Mahalle'den eve yürürken mesela insanların hayatına güzellikler katmanın hem ne kadar zor hem ne kadar kolay olabildiğini düşündüm.
Yaşadığın yeri sevmenin lüksünü düşündüm.
Bir de Mahalle'nin proje babası, her şeyi, girişimci, röportajcı arkadaşım İzzet Çapa'yı düşündüm. Arkadaşlarımdan öğrenmeyi, onlarla silkelenmeyi, laflarıyla serinlemeyi severim.
İşte deli adam İzzet'ten öğrendiğim 10 şey.
Onun bunun lafının peşinde değil, yenilik peşinde koşmak. İş hayatında her ne başarıya sahip olursan ol, her ne konumda durursan dur monotonluğa izin vermemek. İşle eğlenmek.
Ayarını tutturduğunda cesaretin en sağlam silah olabileceği.
Karar verdikten sonra sadece önüne bakmak.
Ekip çalışmasının gücünden yararlanmak. Doğru insanları etrafında toplamak. Çalışması zor ama çalışması en zevkli kişi olmak.
Bu da eşittir; ekip arkadaşlarının vazgeçilmezi olmak.
Bir konuya girmeye, bir dala geçmeye niyet ettiğinde önce konunun koordinatlarını, dengesini, iyisini, kötüsünü, giderini, tıkanıklıklarını tespit etmek. Plansız görünüp beş adım öteyi kestirmeyi ihmal etmemek.
En iyisini yapsan da kendine sıradanmışsın süsü vermek, böylece bünyeyi 'Ben oldumculuktan' korumak ve elalemin büzülmeyen ağzını az da olsa kapamak.
Her sabah meslekteki ilk sabahınmış gibi uyanmak. Ensede panik, midede uçuşan yetersizlik hissi, kendi kendine 'aferin'i layık görmeme haliyle dolanmak.
Çok gezmek, çok okumak, çok sormak, kısa ve öz konuşmak. Hızlı hareket etmek.
İstemediğin için kılını bile kıpırdatmamak. Gazı paradan değil, heyecandan almak. Sımsıkı tutabildiğin kadar bir saniyede vazgeçebileceğinin farkında olmak. Hatta en umulmayan zamanda bir saniyede vazgeçebilmek.
Hayallerini gerçekleştirmek için uğraşmanın çocukça bir heves değil adam gibi yaşamak demek olduğunu bilmek.