Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Aydının yeni kaderi

Düşünür aydın artık yavaş yavaş unutuluyor. Herkesin her gece televizyon ekranlarında birbiriyle gırtlak gırtlağa boğuştuğu bir dünyada o Tanrısal varlık artık kimsenin umrunda değil. Yeni aydının televizyonculardan, medyacılardan olmasının başlıca nedeni bu

Akın göndermeseydi muhtemelen atlayacaktım. Guardian gazetesi İngiltere'de bugünkü dünyada aydın ne demektir ve İngiltere'de şimdi bu kavram, bu olgu ne ifade ediyor diye bir soruşturma yapmış. İçlerinde solda sıfır diyeceğim, bazıları övünse bile benim için bir zül olan 'pop' sıfatını 'mesleğinin' yani 'felsefeci' tanımının önünde taşıyan Alain de Botton gibi palavralar da aralarında olmak üzere bazı edebiyatçılar, gerçek felsefeciler, bilim adamları, psikologlar soruyu yanıtlamışlar. İngilizler, tıpkı Almanlar gibi, ne yaparlarsa yapsınlar kültürel konularda kendilerini 'Fransa kompleksinden' kurtaramıyor. Burada da o tepki önce çıkmış ve 'bizdeki aydınların Fransız aydınlarına benzemesi gerekmez' türünden bir akıl yürütmeyle başlamışlar söze ve kendi aydınlarını konumlandırma çabasına. Bunun dışında söylediklerini okuyunca insan etkileniyor. Aydın kavramının ne kadar değiştiğini görmekten etkileniyor. Verilen cevaplar Fransız 'tipi' aydının ortadan kalktığını, 'kamusal aydın' kavramının onu büsbütün ikame ettiğini vurguluyor. (Hoş bir anektottur. Yıllar önce Ferit Edgü ile yaptığım bir polemikte böyle bir kavramla hiç karşılaşmadığını, bunu benim icat ettiğimi sanarak, böyle bir şeyin nasıl olabileceğini ifade eden şeyler söylemişti. Ya...) Biraz daha derinlemesine bakınca kamusal aydın kavramının bile aşıldığını ve Amerikan dilinde 'kanaat önderi' denilen kişilerin şimdi onun yerini tuttuğunu görüyorsunuz. Kanaat önderleri diye anılan kişiler de gazeteciler ve bilhassa televizyoncular. Önemli kültür ve tartışma programı yapanlar. 'Bunlar entelektüel değil mi?' diye soruyor cevap verenler. Niye böyle oldu, neden aydın deyince artık Derrida'lar, Foucault'lar, Sartre'lar türünden insanlar değil de televizyoncular falan, yani biraz daha kitlesel ve popüler olan isimler anılıyor? Kolay bir soru değil bu. Ama şöyle bazı cevap girişimlerinde bulunmuşumdur kendi kendime.

BİLEN KİŞİ DEVRİ KAPANDI
Birincisi, yukarıda adını andığım insanların önemli bir bölümü ya felsefecidir ya edebiyatçı. Çok uzun bir süre bunlar birbirine yakın insanlar ve topluluklar oldu. Zola neredeyse entelektüel ahlakının abidesi kabul edilir ama romancıydı. Sartre kendi kendini yetiştirmiş bir edebiyatçı ve felsefeciydi. Derrida 'edebiyatçı olamamış bir felsefeci' diye tanımlardı kendisini. Öyledir; edebiyat da felsefe de son kertede bir ahlak ve düşünce alanıdır. Roman uzun süre toplumsal sorunlar üstünde kafa yoran, insan tiplerini tarihsel, sınıfsal kesitler içinde ele alan bir edebiyat türüydü. Edebiyatçı, bizde de öyle değil midir, bir tür düşünür ve bir tür sosyologdu. Felsefeciler için ayrıca söz etmeye gerek yok. Onların işi zaten oydu, düşünce üretmek. Ürettikleri düşüncenin toplumu ve insanı biçimlendiren bir çerçeve olmasına çalışmak. Sır galiba burada. Bu insanlar düşünürdü. Düşünürler şimdi Türkiye'de çok moda olmuş bir tabirle söyleyeyim, 'toplum mühendisidir' aynı zamanda. 'Nasıl bir toplum olmalı' sorusu cevap aradıkları ilk sorudur. Nedeni biraz karmaşık. Aydın kavramı 19. yüzyılın icadıdır, üç aşağı beş yukarı. O yüzyıl ise bir 'mühendislik' çağıdır. Bilimin mutlaklaştırıldığı, Tanrısallaştırıldığı bir çağdır, 19. yüzyıl. Endüstri devrimi, işçileşme gibi büyük toplumsal oluşumlar, yeni bir toplumun nasıl olması gerektiği sorusunu da beraberinde getirir ve Marx bile, sonunda, toplum nedir sorusuna cevap ararken bulur kendini. Ne bileyim, belki onun tam zıddı sayılacak Nietzsche düşüncesinin dibinde de o değişimin getirdiği yeni insan arayışıdır (veya yitimidir) söz konusu olan. 20. yüzyıl başındaki büyük yıkımlar, savaşlar, düşünür dediğimiz insan tipini kaçınılmaz kılıyordu ve aydın, ister istemez toplumdan farklı, ondan yukarıda, onu yönlendiren birisiydi. Bizde bir matahmış gibi tekrarlanan bu hakikat bütün Avrupa'nın gerçeğidir. Sonra demokrasi geldi. Bugün artık düşünüre ihtiyaç yok. Toplumu biçimlendiren, yönlendiren, 'kararlaştıran' insan değil, gene son zamanların meşhur tabiriyle onu 'okumaya', anlamaya çalışan, toplumu toplumla birlikte yoğuran birisi çıktı. Yeni aydının televizyonculardan, medyacılardan olmasının başlıca nedeni bu. Toplumla birlikte düşünen, toplumla birlikte hareket eden yeni bir tip. Tanrı-aydın, eski moda bir deyişle 'bilen kişi/özne' olarak aydının devri kapandı. Böyle bir durumun doğmasında Amerikan toplumunun ve demokrasisinin oynadığı büyük rolü görmemek imkansız. Amerikan toplumu düşünce adamını meslek sahibi birisi olarak tanımladı; aynı şekilde üniversite hocasını aydın olarak nitelendirdi. Kavramların soyutluğundan ve onları öne süren kişinin/aydının öznelliğinden, bilimsel araştırmanın nesnelliğine ve somutluğuna geçiş bir Amerikan başarısıdır diyebilirsiniz. Araştırmaya dayanmayan, anlaşılır bir dil kullanmayan, sistematiği olmayan, metodu eksik hiçbir şeyi Amerikan toplumuna bir 'aydın ürünü' diye sunamazsınız. O nedenle ne Fransız Kuramı etkili oldu o toplumda ne de varsın üstüne neredeyse her gün bir kitap yayımlanan Foucault örneği düşünürler ve onların Amerikan 'muhib' ve 'muakkıp'ları. Türkiye'nin uzun bir aydın tarihi var. Aynı yolu izledi bizde de toplumsal oluşumlar. Düşünür aydın artık yavaş yavaş unutuluyor. Herkesin her gece televizyon ekranlarında birbiriyle gırtlak gırtlağa boğuştuğu bir dünyada o Tanrısal varlık artık kimsenin umrunda değil. Olmamalı mı derseniz, o ayrı bir sorun...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA