Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Konya’da...

Konya deyince akla hemen merkez geliyor. Doğal. Ama çok yetersiz, çok eksik bir yaklaşım bu. Şehir asıl çevresiyle ilginç. Konya, elbette muhafazakar bir kent. Ama sokaklarında yürüdüğünüzde herhangi bir kentte gördüğünüzden daha farklı bir insan manzarası değil gözünüze çarpan

17 Aralık 2016
Hafta sonu Konya'ya gittim. Daha önce birçok kez gördüğüm Konya'yı da Şeb-i Arus törenlerini de yeniden görmek istedim. Konya'yı eskiden beri severim. Kendisine özgü bir kent olduğunda kuşku yok. Kendine özgü demem Konya'nın gerçeğini yeterince açıklamıyor. Açıklamaz da. Konya, dünyanın en önemli kentlerinden biri. Bu yargıdan kuşku duyulabilir mi? Mümkün mü böyle bir şey, Konya'nın Anadolu Selçuklularının başkenti olduğu düşünüldüğünde?
Selçuklular demek 11. yüzyıl demek. Süleyman Şah Konya'yı 1076'da başkent yapıyor. Bir düşünelim, 11. yüzyılın ne olduğunu, nasıl bir çağ olduğunu. Bu dönem Avrupa'nın da Anadolu'nun da Orta Çağı.
Konya'daki yapılar bu tarihi yansıtıyor. Dünyanın neresinde olursa olsun 11. yüzyıldan kalma yapıların çevrelediği, içerildiği kent bir evrensel merkezdir. Fransa'ya, İngiltere'ye bu dönemden kalma yapıları görmek için turist akınları söz konusudur. Ben de o yerlere gittim.
Hemen aradaki bir farka değineyim. Batıda pek az Orta Çağ yapısı, kenti Konya gibi bugünkü kentle iç içedir. Mesela bu tür kasabaların en güzellerinden Fransa'daki Sarlat 14. yüzyıldan kalmadır. Bir mücevherdir. Ama o kadar da yakın tarihlidir. Kent hâlâ ayaktadır, yaşamaktadır ama sadece kendisidir. Yeni bir yapı yoktur. Biz, 11. yüzyıldan söz ediyoruz.
Sadeddin Köpek'in türbesini görmüştüm. Kasabanın tam ortasında, binaların arasında kaybolup gitmişti. Bahçesinde domates biber yetiştiriyordu etraftaki halk. Belki şimdi değişmiştir.
Konya'da daha zengin bir hal var. Karaman'ı gördüğümde bütün algımın, anlayışımın değiştiğini bugün gibi hatırlıyorum. Biraz daha ötede Kubadabad Sarayı. Üstünde insan, melek, hayvan figürleri olan çinilerini unutmak mümkün mü?
sanki bir doğu avrupa kenti
Asıl, tarih öncesi var Konya'da. İvriz'de üstündeki kabartmalarla yaklaşık 3000 yıllık kayaları nasıl unuturum? Ve Çatalhöyük... İnsanlığın yazılı ve yazılı olmayan tarihini değiştiren bir yerleşim yeri Çatalhöyük. O da neredeyse bugünden 10 bin yıl ötesine gidiyor. Bu derecede tam, bu derecede bütün, bu derecede etkileyici başka bir tarih öncesi yerleşim yeri bilmiyorum. Konya bunlarla anımsanmıyor. Daha ziyade Hz. Mevlana ile bütünleşmiş durumda.
Konya da Mevlana'yı Selçuklu tarihinin üstünde tutuyor. Gene de çok şey yapılabilir bu kadar zengin bir kent söz konusu olduğunda. Belediyeye ve diğer kurumlara ne kadar çok iş düştüğünü insan Konya'yı gezdiğinde anlıyor.
Soğuktu Konya, çok soğuktu. Kar yağmıştı. Yerde buz vardı. Uçak inerken tutkunu olduğum kar yüklü, karla kaplı bembeyaz ovalara baktım.
Konya, elbette muhafazakar bir kent. Öyle kabul ediyoruz. Öyle düşünüyoruz. Ama Konya'nın sokaklarından yürüdüğünüzde herhangi bir kentte gördüğünüzden daha farklı bir insan manzarası değil gözünüze çarpan. Bana göre muhafazakarlık zaten daha fazla sayıda hanımın başının örtülü olmasıyla ilgili bir durum değil. Bir kentin kendi geleneğini ne kadar koruduğuyla, geçmiş kültürel birikimine ne kadar sahip çıktığıyla ilgili bir keyfiyet.
Kendisine özgü bir mutfağı var Konya'nın. Ben onu ikiye ayırıyorum. Bir, genel kültürün ürettiği (halka ait) mutfak. Diğeri, derviş/ Mevlevi mutfağı. İkisini de Konya'da bulmak mümkün. Kaldığımız otelin hemen yanındaki Konya Mevlevi Sofrası'na geç bir vakitte, Şeb-i Arus töreninden sonra gittik. Bizi kabul ettiler. Barok bir salonda arkamızdaki saatin kuvvetli tik-taklarını dinleyerek, kendimizi bir Doğu Avrupa kentinde sanarak (?!) birbirinden güzel yemekler yedik. Öyle söyleyeyim: aşk olsun!
Şeb-i Arus töreni etkileyici olmaz olur mu? Hele çok sevdiğim Zekai Dede'nin Suzidil Mevlevi Ayini icra edildi ki, benim için ayrıca önemliydi. Yeryüzünde eşi menendi olmayan bir 'gösteri' semazenlerin o muhteşem seması.
Törenden çıktık. Sokaklarda kar vardı. Fenerlerin sarı ışığı üstüne, üstümüze düşüyordu. Etraf turuncu bir rüyada dalgalanıyordu. Mevlana Türbesi'nin bulunduğu boş alandan geçtik. Konya kapanmıştı. Ayak seslerimiz boğuktu.
O sessizlikte, içimizde yükselirken, asıl Konya bu dedim!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA