Türkiye'nin en iyi haber sitesi
RASİM OZAN KÜTAHYALI

Biz Sünnilerin kadim bir hastalığı olarak Alevifobi

Geçen hafta "Alevi Meselesi Kalbimde Bir Yaradır" başlıklı bir yazı yayınladım bu sütunda...Bu hafta da devam ediyorum.
Alevi yurttaşlar bir yandan "Kemalist devlet"e bağlılıklarını sürdürüyor ama bir yandan da o devletin Alevilere kurduğu tuzakların ve tezgahların farkındalar...
Mesela Sivas yargılamaları sürecinde özellikle ilk beş yıl içinde yaşanan pespayelikler akıllarından çıkmıyor. Hem güvenlik hem yargı mensuplarının nerdeyse yakılan insanları "Halkı galeyana tahrik ve teşvik" gerekçesiyle suçlayan tavırları akıllarından çıkmıyor. Kıyımcıların mahkemedeki ifadelerinde nasıl dağılmak üzereyken Madımak Oteli'ne doğru üniformalı kişilerce yönlendirildiklerini anlatmaları, birilerinden garanti almışçasına özgüvenli tavırları ve buna yönelik güvenlik mensuplarının kabullenici suskunluğu akıllarından çıkmıyor...
Zaten o günü yaşayanlar yalın biçimde yaşadıklarını, sadece yaşadıklarını aktardıkça, Alevileri kendi ulusalcı/devletçi iğrenç ideolojileri için araç olarak kullanan o dilin dışında sahici bir dille, gerçek resimle karşı karşıya kalıyorsunuz... Öte yandan hem katledilmiş insanlarımızın yakınlarının hem de genel olarak bu ülkenin Alevilerinin sadece devletten değil toplumdan da yana dertleri var. Merhum Hasret Gültekin'in eşi dört sene önce bu bağlamda herkesin yüreğine dokunan ve özü çok doğru bir konuşma yapmıştı,hatırlıyorum... Alevilerin toplumdan yana ifade ettikleri dertlerin çok haklı bir zemine dayandığını geçen hafta da belirttim. Bu ülkede 28 yıldır fiilen silahların konuştuğu bir mesele olmasına rağmen, Kürt meselesi bağlamında derinlerden gelen bir toplumsal nefret olduğunu söyleyemeyiz. Bu toplumda dedesinden, büyük dedesinden Kürtlere yönelik kategorik düşmanlığı ve bir tip ırkçılığı devralmış bir tane bile aile bulamazsınız. Zaten silahların konuşmasına rağmen, bir dolu haksızlıklara rağmen Türklerle Kürtler arasında halk bazında fiili çatışmalar yaşanmamasının sebebi de budur. Her şeye, her türlü kışkırtmaya rağmen bu toplum o mesele ekseninde karşılıklı sağduyuyu korumayı -şu ana kadar- bilmiştir. Şu andan sonrası için hiçbir şey garanti değildir, çünkü eski Türkiye yerinde durmuyor, onu da belirteyim. Fakat Kürt meselesi etrafında atalardan devralınan bir etnik nefret olmadığı çok açık. Alevi meselesi bağlamında ise benzer bir şey söylemek apaçık kendini kandırmaktır, bunu söylemek tamamen riya olur...
Bu ülkede toplumun önemli bir kısmı atalarından, dedelerinden türlü sözlerle Alevilere karşı sevgisizlik ve güvensizlik dolu önyargıları zihinsel miras olarak devralmıştır. Modernleşme/ kentleşme hercümerci içinde bu olumsuz miras daha da keskinleşmiştir. Bu önyargıların "Yönetmek için istikrarsızlığı diri tut" felsefesindeki devlet aygıtlarınca sistematik olarak beslendiği de çok açıktır ama olmayan bir nefret yaratılmış değil, olan bir zemin çatışmaya ve kitlesel kıyımlara kadar gidebilecek noktaya evrilmiştir.
Israrla altını çiziyorum ki Türkiye Sünni toplumunun hepsinde değil ama ciddi bir kısmında derecesi değişmekle beraber bir Alevifobi histerisi vardır. Toplumumuzda böyle bir potansiyel vardır..."Halkımızın hiçbir sorunu yoktur, yüzyıllardır Alevisi, Sünnisi barış içinde kardeşçe kaynaşmış halde birlikte yaşıyorlardı, bunlar dışarıdan gelen nifaklar" söylemi Alevilik meselesi bağlamında büsbütün yalandır. Modernleşme travmasını yaşamadığımız yıllarda da halkımız birbirlerinden tecrit edilmiş halde, temas kurmadan ayrı köylerde yaşıyordu. Köyler arası akıl almaz ayrımcılık ve kategorik olarak dışlayıcılık içeren hikâyelerin ve hurafelerin dolaştığını biliyoruz. Bunları inkâr etmek ileride yaşayabileceğimiz başka çatışmaların ve kıyımların önünü açmaktan başka işlev göremez. Bugün de bu Alevifobi kaynaklı toplumsal kara delikler belli Anadolu şehirlerinde bitmiş değil. Toplumun nabzını tuttuğunuzda bunu görebiliyorsunuz... "Sünnilerdeki Alevifobi kadar da Alevilerde Sünnifobi var" diyebilirsiniz ama unutmayalımki biz Sünniler bu toplumda çoğunluğuz...Ve çoğunluk öncelikle sorumluluk makamındadır... "Egemen olan sorumludur/Noblesse Oblige" ilkesi bir kadim ahlak düsturudur... Bu ülkenin barış ve huzur içinde yaşamasını isteyen her Sünni yurttaş bu gerçeği unutmamalıdır...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA