Türkiye'nin en iyi haber sitesi
METİN SEVER

Hangi hocayı istersiniz: Mourinho mu, Guardiola mı?

SORU şu:
Takımınızın başında hangi hocayı görmek istersiniz?
Real Madrid'in hocası Mourinho'yu mu, Barcelona hocası Guardiola'yı mı?
İkisi de büyük hoca.
Mourinho, büyük futbolcu olamayacağını anlayınca büyük hoca olmaya karar verenlerden. Bunu da fazlasıyla başardı. Porto'yu lig şampiyonu, UEFA ve Şampiyonlar Lig Şampiyonu yaptı. Sonra Chelsea'nin yolunu tuttu. Chelsea'nin tarihinde aldığı en büyük başarıların altına imzasını attı ve efsane oldu.
Alamadıkları şampiyonluğu yarım asır sonra aldırdı. Üç senede beş tane kupa kazandırdı ve bu üç sene içinde evinde bir tane bile maç kaybetmedi. Ardından Inter'i şampiyon yaptı ve Real'e geldi.
Guardiola ise Barcelona için özel bir isim. Diktatör Franco'ya karşı direniş gösteren en büyük kurum olduğu için Barcelona Futbol Akademisi'nde yetişti. Bağımsız Katalonya için resmi geçerliliği olmayan Katalonya Milli Takımı'nın formasını giydi. Ömrünü Barcelona'ya adadı. Üç sezonda 11 kupa kazanarak tarihin en iyi futbol takımını yarattı.

***
Başarıya endeksli dünyamızda ikisinin de başarısına sözümüz yok. Lakin aralarındaki fark, hayat tramvayına binince başlıyor. Makas açılıyor.
Portekizli, kibirli. Ego borsasında kağıtları tavan yapıyor. Mabadı havada dolaşıyor. Konuyla ilgili veciz lafları var:
"Tanrım beni dostlarımdan koru, düşmanlarımla ben uğraşırım."
"Dünyanın en iyi teknik direktörü ben değilim ama benden iyisi yok."
Küstahlığının farkında bir küstah...
Chelsea'ya imza attığında
"Bana küstah demeyin, fakat ben bir Avrupa Şampiyonuyum ve özel biriyim," diyecek kadar.
Acımasız:
Rijkaard için şöyle diyor: "Benim futbol hayatımda koca bir sıfır var. Onun futbol hayatı mükemmeldi. Benim teknik direktörlük kariyerimde kupalar varken, bu kez Rijkaard'ın elinde koca bir sıfır var."
Kazandığı zaman rakip takım hocasına sinekmiş gibi bakıyor.
Başarıya endeksli. Kaybettiği zaman hırçın.
Son Barcelona yenilgisinden sonra rakip takımın yardımcı antrenörünün kulağını çekecek, gözüne parmağını sokacak kadar. Yani her ne olursa olsun 'win-win'ci! 'Kazan-kazan'cı.
Mimik insanı!
Bir kaşı "Kalk gidelim derken, diğeri bok yeme otur," diyor.
Portekiz'in Fatih Terim'i!
Alıp Adana'ya getirsen kimse yadırgamayacak!
Guardiola ise tam tersi. Sakin. Gerilimden beslenmiyor.
Mourinho ile ilgili bir soruya verdiği şu yanıt ruh iklimini ele veriyor:
"Dünyadaki her şeyi bilen o ve onunla bu konuda bir an bile yarışamam. Bu oynayacağım bir oyun değil çünkü nasıl oynandığını bilmiyorum..."
Mourinho, başarısız bir futbolculuktan, tercümanlıktan geçerek geldiği iktidarı sonsuz bir hırsla elinde tutmaya çalışırken;
Guardiola, tam tersi:
"Ne olacak baba. Dünyanın sonu değil ya alır başımı giderim," edasında.
Birisi ne kadar 'içselleştirilmiş çaresizlikse,' öbürü o kadar 'çare bitmezci'.
Birisi ne kadar Fatih Terim, Aziz Yıldırım ise... Öbürü o kadar Derwall, Piontek.
Farkındaysanız Türkiye'den örnek bulamadım.
Galiba bu nedenle bizde Mourinho daha çok prim yapıyor.
Bu nedenle, Aziz Yıldırım hâlâ 'büyük başkan'. Fatih Terim 'büyük hoca.'
Bu nedenle, bilgi ile bilgelik; görüntü ile gerçek; oyun ile kazanmak arasındaki çift kale maçta daha çok gol yiyeceğiz.
***
Şimdi tekrar sormak istiyorum. Hangi hocayı istersiniz?
Unutmayın:
İnsan biraz yaşadığı kente benzer. Sevdiği kadına, okuduğu kitaplara, dinlediği müziğe... Tuttuğu takıma. Oy verdiği partiye. Takip ettiği gazeteye... Seçimlerimiz yollara bırakılmış bez parçalarıdır. Pazıllardır. Bunları yan yana getirdiğinizde karşınızdaki insan hakkında iyi kötü bir fikriniz olur. Çünkü insan seçimleriyle vardır.
Bana hocanı söyle sana kim olduğunu söyleyeyim!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA