Türkiye'nin en iyi haber sitesi
YEŞİM TABAK

Kibar bir katil, kibar bir film

Sinemadaki katiller hiyerarşisinde çeşitli kategoriler var; her tür cinai eylem ayrı bir muamele görüyor: Üç kuruş için, olmadı "Bana ters baktı," gibi sebeplerle adam öldürene 'hayvan', seri katillere 'sapık', elini miras vs. için kana bulayana 'alçak' muamelesi etmeye yatkınız. Yani genellikle. Tüm bunların tepesinde ise pahalı kiralık katiller duruyor. Filmin büyük kısmını uysal ve çekingen halde geçiren bir karakter durduk yere katliama kalkışırsa, tüyleri ürpertir ("Böylesinden korkacaksın..."). Ama habire 'tek tabanca' takılan, mümkünse çok klas giyinen, 'cool' bir kiralık katil az buçuk 'insani gevşeklik' sergilesin, romantizm devreye girer. Seyirci onu sever ve kendisininkine hiç de benzemeyen bir yaşam tarzının dramatik çıkmazları hakkında hülyalara kapılır ("O da bir insan..."). Film dünyasının 'kiralık katillik' -ayrıca ajanlık ve 'A sınıfı' hırsızlıkhakkında bizlere sunduğu başlıca bilgilerden biri şudur: Meslekten ayrılıp da kazandıkları kamyon dolusu parayı huzurlu bir emekliliğe yatırmaya niyetlendikleri anda, hayat onlara "Yok öyle!.." der, ve birileri kellelerinin peşine düşer. Geçen hafta, bu asla eskimeyen hikâyenin etrafında dönen iki film girdi gösterime: Naci Çelik Berksoy'un Paramparça'sı ve Anton Corbijn'ın Centilmen'i (The American). Bir kiralık katil ile kan davası uğruna cinayete 'azmettirilen' bir adamı karşı karşıya getiren, ve 'töre kadersizliği' yüzünden Türkiye sınırları içinde birçok insanın hayatıyla kesiştiğini varsayabileceğimiz Paramparça, bol konuşmalı/bol karakterli bir film. Aynı zamanda, seyirciye fazla alan bırakmayan bir film. Herkesin her şeyi açıklayıp durduğu bir ortamda, bizlere, hikâyenin duygusuna dahil olmak adına pek bir görev düşmüyor. Bir de üstüne çeşitli yan karakterler, onların karmaşık geçmişiyle ilgili bambaşka dramalar eklendikçe, birtakım adamların 'feylezofça' koca koca laflar ederek delikanlılıktan dem vurduğu yerli dizilerden birini izliyor gibi hissetmemek imkânsız hale geliyor. Gerçi Paramparça'nın söz konusu dizilerden önemli bir farkı da var; buradaki adamlar, üzerlerine düşen ağır görevlerden hiç de memnun değiller. Yine de 'Türk TV diziciliği'nin ruhu, filmin orta yerinde durmakta. Centilmen esnasında 'izliyor gibi' hissedeceğiniz film türü ise, eski usul, Avrupai 'suç sineması'. Başrolde George Clooney'nin olması sizi yanıltmasın. Centilmen'in 'bildiğimiz' Hollywood filmlerinden olmadığını, ilk beş dakikasını izler izlemez fark edeceksiniz. 'Nokta atışı' yapmak üzere özenle hazırlanmış mizansenler, gereksiz lafa yer vermeyen ama 'manalılık' durumunu da abartmayan diyaloglar ve serinkanlı bir kurguyla, Centilmen şık bir takım elbise gibi; gösterişli bir model yerine dikişlerinin kalitesi için takdir görmeyi bekliyor. Depeche Mode, U2 ve Metallica dahil ünlü gruplara çektiği video kliplerle tanınan Corbijn, Joy Division hayranlığını, grubun solisti Ian Curtis'in hayatını anlatan sinema filmi Control'e taşımıştı. Centilmen ise nostaljik bir grafik anlayışını yansıtan afişiyle de ortaya koyduğu üzere, Corbijn'ın ağırbaşlı suç klasiklerine olan hayranlığının ürünü. En iyi 'kiralık katil filmi' anketi yapsak muhtemelen birinci çıkacak Le Samourai (1967), Centilmen'le birlikte sinefillerin aklına gelen ilk film oldu. Özellikle de, buz gibi bir hikâyeyi duygusallıkla noktaladığı için. Bu filmde daha önce görmediğiniz hiçbir şey yok, ama Corbijn hepsini yeniden gördüğünüze memnun olmanızı garanti ediyor. Ben de kefili olayım.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA