Türkiye'nin en iyi haber sitesi
İHSAN BAL

Namlunun çapı ve Kürt sorunu

Eğer şiddeti hep beraber yokluğa ve hiçliğe mahkûm edebilirsek, bundan en çok etkilenen Kürt sorununu ve Kürtleri namlunun, acının ve tetiğin arkasındaki elin esir almasını da engellemiş oluruz

Türkiye,12 Haziran'da yapılacak seçime doğru ilerlerken şiddeti her geçen gün artan bir gerilimi yaşıyor. Aslında seçim öncesinde karşılıklı atışmalarla yükselen tansiyon çok da yabancısı olmadığımız bir durum. Ancak seçim süreçleri ülkeye proje ziyafetlerinin sunulacağı bir şölenden çıkıp, öfke patlamalarının yaşandığı, silahların ateşlendiği, insanların cansız bedenlerinden oluşan korkunç manzaralara dönüşüyor. Durum sözlü iletişim aşamasında kalsa çok da sorun yok. Fakat tam da bu hararetli süreçte aklı baştan alan, elin tetiğe gitmesi oluyor. Nedense sözümüz çabuk bitiyor, hızlı bir şekilde silaha sarılıyoruz. Kuşkusuz en önemli çatışma alanını Kürt meselesi oluşturuyor. Kürt meselesi en kısa tarihçesiyle 100 yılı kapsıyor. Son yıllarda ise hem yapılan yanlışlıklar ve haksızlıklar tek tek konuşuluyor hem de bunların bir kısmıyla yüzleşme gerçekleşiyor. Bu tartışma dönemi, daha çok ellerin tetikten çekildiği, öfke patlamalarının dizginlendiği, aklın ve erdemin devreye girdiğini ifade ediyor. Ancak gelin görün ki, her nasılsa, birileri tetiği çekmekte ve bu sorunun boyutunu namlunun çapına endekslemekte sakınca görmüyor. Terör literatürünü bilenler şunu da mutlaka bilirler ki terör, güçsüzün güçlüye karşı bir silahıdır. Yani terörün; güçsüz, taraftarları çok sınırlı, kendini ifade etme kanalları tıkanmış, alternatifsiz bir acizliğin çığlığı olarak ortaya çıktığı varsayılır. Terör eylemlerine başvuranlar tehditler ile değil, bir "durdurma" isteği ile hareket ederler. Oysa bugün PKK, geldiği nokta itibariyle bu tanımlamanın tam tersi bir hal almıştır. İyi kötü sorunlarını tartışabilen, siyasetten sanata, toplumsal hayattan ekonomiye ve entelektüel yaşama kadar kendini ifade etme imkânı ve tartışma zemini bulan bu sorunu mutlaka namlunun ucuna takma, çözümün değil çözümsüzlüğün dayatmasıdır. "Öldürürüz!" "Yok ederiz!" "Tepemizi attırmayın!" "Çok kötü şeyler olacak!" tehditleri, kendine güvenen, sınırsız gücün yansıması olan ifadelerdir. Kastamonu'da Başbakan'ın konvoyuna yapılan silahlı saldırı, Silopi'de 2 polisin şehit edilmesi, Elazığ'da, Osmaniye'de ve Tunceli'de yaşanan çatışmalar... Bunların hangisinde acizliğin ya da çözüm arayışının belirtisi var? Bu haliyle PKK, çaresizlerin çığlığı değil, şımarıklığın dayatması olarak toplumun karşısına çıkmaktadır. Dolayısıyla örgüt, hem Kürt meselesini, hem onun tartışılacağı siyasal zemini, hem de entelektüel fikir zenginliğinin yaşanacağı özgürlük alanını tehdit ve dayatma ile kısırlaştırmaktadır. Bizim gibi memleketlerde komplo, hem heveslisi hem taraftarı hem de malzemesi mümbit bir tartışma alanı. Ancak Tunceli'de, Şırnak'ta eylem yapma becerisinden uzak militanların nasıl Ilgaz dağını ve çevresini terör dalgasıyla sarsabildiği ve güvenlik güçlerinin örgüt militanlarına ulaşamamaları konusunda henüz akla yakın bir izah da yapılmış değil. Bugünün Türkiye'sinde Karadeniz dağlarında silahlı çeteler halinde rahatça dolaşabilmenin ve bu yapılanmalara karşı önlem alınamamasının hiçbir izahı ya da dayanağı yoktur. Dolayısıyla gerçeği ararken, sorunların gerçek boyutlarıyla tartışma zeminini yaratırken, tetiği çekenlerin neden çektiği veya çekmediği sorularını da sorma hakkımız saklı. Muhakkak bu ülkenin tarihinde acı komplo örnekleri de söz konusu. Ancak bundan her şeyi ile şikâyet edenler öncelikle bir konuda içten bir dayanışma içinde olmak zorundalar. Eylemsizlikse gerçekten eylemsizlik. Öldürmemekse gerçekten öldürmemek. Şiddete karşı çıkmak, ölüm üzerinden nemalanmayı her şekliyle reddetmek ve lanetlemek. Eğer şiddeti hep beraber yokluğa ve hiçliğe mahkum edebilirsek, bundan en fazla etkilenen Kürt sorununu ve Kürtleri namlunun, acının ve tetiğin arkasındaki elin esir almasını da engellemiş oluruz. Herkesin kendi mahallesindeki cesede ağladığı bir Türkiye, seçim dönemlerinde yüksek tansiyonun da eklenmesiyle, histerik öfke krizlerinden daha fazla bir şey vaat edemez. Bugüne kadar Kürt gençlerine öldürmeyi öğretenlerin sahneden çekileceği bir Türkiye şüphesiz çok daha kuşatıcı olacaktır. Asıl yapılması gereken, nasıl yaşayacağımız ve yaşatacağımız üzerinde kafa yormaktır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA