Türkiye'nin en iyi haber sitesi
FİLİZ TUTKU AYDIN BEZİKOĞLU

2023 Yılı Biterken: Ukrayna’nın Batı ile İlişkilerinde Değişim ve Dönüşümler

Göreve geldiği günden beri "Amerika yeniden" sloganıyla ABD'nin küresel liderliğini pekiştirmeye çalışan Başkan Joe Biden, Rus işgali karşısında Ukrayna'ya destek konusunda Batı'yı bir araya getirmeyi başarmış, 50'den fazla ülkenin katılımıyla Ukrayna Savunma Temas Grubunun kurulmasına ön ayak olmuştu. Geçen bahardan itibaren karşı saldırıya geçen Ukrayna ordusunun Rus işgal güçlerine karşı beklenen ilerlemeyi gösterememesi ve ordu içerisindeki yolsuzluk haberleri, Batılı devletlerin Kyiv yönetimine sağladığı askeri ve mali yardımları sorgulamaya başlamasına neden oldu. ABD'de ise Başkan Joe Biden'in Ukrayna için talep ettiği 61,4 milyar dolarlık ek bütçenin ilk defa olarak Kongre'ye takılması olasılığı Ukrayna'ya sağlanan yardımların devam edip etmeyeceği konusunda endişelere yol açtı. Bunu önlemek için Biden'e destek vermek amacıyla ABD'yi ziyaret eden Ukrayna Devlet Başkanı Volodymyr Zelenskyy'in Kongre tarafından bir yıl önce olduğu kadar heyecanla karşılanmadığı gözlerden kaçmadı. Bunun yanı sıra Avrupa Birliği'nde de Ukrayna'ya 50 milyar Avroluk yardım Macaristan'ın vetosuna takıldı.

Bir tarafta bu gelişmeler olurken, Ukrayna'nın AB'ye aday ülke olarak tanınmasından yaklaşık iki yıl sonra, Macaristan'ın kendisine yapılacak bazı yardım paketlerinin onaylanması üzerine, bu sefer Ukrayna'nın üyelik görüşmelerinin başlamasına ses çıkarmadığını gördük. Birkaç aylık askeri teçhizat ve mühimmatı kaldığını öğrendiğimiz Ukrayna için bu durum neyi ifade ediyor? Batı'dan gelen maddi yardımlar sıkıntıya uğraması gerçeği ile Ukrayna'nın potansiyel AB üyelik aşamasına geçmesi ve NATO'nun "ne kadar sürerse sürsün" askeri ve siyasi desteğine devam etme sözleri arasında çelişki var mıdır? Bu sorunun cevabını vermek bizce olaylara tarihi perspektiften bakmayı gerektiriyor.

2022'den itibaren pek çokları için beklenmeyen üç olay yaşandı: Rusya'nın, Putin'in "kardeş" diye tabir ettiği bir ülke olan Ukrayna'ya üç koldan işgal niyetiyle saldırısı, Ukrayna'nın ve Ukrayna halkının bu saldırıya güçlü mukavemeti, Batı'nın daha evvelki ayrılıklarını aşarak Rusya karşısında birlik olması ve Rusya'ya dünyadaki en ağır ekonomik yaptırımları uygulaması. Kimileri açısından bu durum Batı ve Rusya (hatta Çin) arasında bir jeopolitik güç mücadelesi (Mearsheimer) veya liberal demokrasi ve otoriterlik arasında ya da Batı kültürü ve Batı-dışı kültürler arasında bir medeniyetler çatışması olarak okunmaktadır. Bu tepeden yapılan jeopolitik analizde ihmal edilen nokta Rusya ve Ukrayna'nın kimlikleri ve tarihleridir.

Bilmeliyiz ki bu savaşın temel sebebi "NATO'nun genişlemesi" ya da dünyanın en geniş ülkesi olan "Rusya'nın çevrelenmesi" değildir. NATO'nun genişlemesi bu anlamda Rusya'nınki gibi hegemonik bir proje değildir. NATO'ya katılmak ve çıkmak isteğe tabiidir ve NATO içinde Türkiye gibi pek çok devlet oldukça bağımsız dış politika yürütebilmektedir. Rusya'nın 2014'de de, 2022'de de Ukrayna'ya saldırısının asıl sebebi emperyal gücünün ortadan kalkmasıyla yaşadığı kimlik krizi ve "post-emperyal sendrom"dur.

Sormak gerekir: acaba NATO diye bir birlik olmasaydı veya bu birlik genişlemeseydi, ama Ukrayna demokratik Avro-Maydan devrimini gerçekleştirseydi, Rusya Ukrayna'ya yine de saldırmaz mıydı? Bu soruya cevap verirken Rusya'nın Ukrayna'yı ayrı bir ülke olarak algılamadığını ve tanımadığını, Putin'in ancak Rus-Ukrayn-Belarus birleşimi bir milleti, ya da Rus İmparatorluğu'ndaki gibi ancak Rusların küçük kardeşi olabilecek bir alt-Ukrayn kimliğini kabul edebildiğini hatırlamalıyız.

Peki ya Ukrayna? 16. Yüzyılda Doğu Avrupa'da önemli bir güç olan Kazak (Cossack) Devleti'ni kurmuş olan Ukrayna halkı, modern tarihi boyunca Rus devletleri tarafından sömürgeleştirilmiş ve Belarus'un aksine bu sömürgeciliğe karşı her iki dünya savaşında da milli bir direniş örgütleyebilmiştir. Ayrıca yine 1990'dan itibaren çeşitli engellere rağmen milli kurumlarının ve kimliğinin geliştirilmesi için büyük çaba harcamış bir halktır*. Geldiği noktada bu halkın Rusya'nın ya da herhangi bir devletin mandasını kabul etmesi artık mümkün değildir. Yani yaşanan kriz, Batı-Rusya ya da Batı-Doğu krizi değil, 1991 Sovyet İmparatorluğu'nun sessiz sedasız dağılması sırasında ötelenmiş ve er-geç yaşanacak bir krizdir**.

Rusya'ya göre Sovyet sonrası ortaya çıkan devletlerin en güçlüsü olan Ukrayna dize getirildiğinde hegemonyasını koruma ya da tekrar inşa etme imkanı doğacaktır. Açıkçası burada Batı baş oyuncu değildir. Bütün dünya tarihine ve siyasetine Batı merkezli bakmaya alışmış olan bizler, kolaylıkla diğer aktörlerin iradelerini göz ardı ediyoruz. Aslında Batı'nın Ukrayna'yı desteklemekten başka seçeneği olmamıştır. Çünkü diğer seçenek, tarihin tekerrür etmesi ve Rusya'nın Doğu Avrupa'da hegemonyasını sürdürmesidir (O yüzden Batı'nın çifte standartları olduğunu düşünerek, bu kadar hayal kırıklığına uğramamız da çok da yerinde değildir). Henüz 70 yıl öncesine kadar Rusya tarafından işgal edilen ülkelerin NATO'nun kapısını çalması NATO'dan ziyade bu ülkelerin talebidir. NATO, AB ve Avrupa'nın tam tersine, Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra otuz yıl boyunca sağlam bir Rusya, Doğu Avrupa ve Karadeniz siyaseti üretemedikleri daha doğru bir tespittir.

Uluslararası siyaseti günlük çıkarlara odaklanmak yerine zaman içinde gelişen kurumsal entegrasyon olarak okuduğumuzda, Batı'nın Ukrayna'ya karşı kolay kolay üzerinden atamayacağı çeşitli yükümlülükler altına girdiğini söyleyebiliriz. Bu anlamda ABD Kongresi'nin Ukrayna'ya olan yardımı reddetme ihtimali Biden'in Ukrayna politikasını başarısız göstermek amacıyla düşünülmüş ve yalnızca seçim odaklı bir siyasettir. Söz konusu yardım yılbaşına kadar yetişmezse ya da reddedilirse dahi yılbaşından sonra yeni bütçede tekrar değerlendirmeye alınma ihtimali oldukça yüksektir. Aynı şekilde Ukrayna'nın Avrupa güvenliğini sağlamak için pek çok canı feda ettiği düşünülürse milyonlarca mülteciye ev sahipliği yapan Avrupa'nın Ukrayna'yı silahsız ve mühimmatsız bırakacağını düşünmek imkansızdır. Nitekim Avrupalı siyasetçiler Ocak'ta mali yardım konusunu tekrar gündeme getireceklerini belirtmişlerdir.

Ukraynalı ve Doğu Avrupalı siyasetçilerin belirttiği gibi Rusya'nın Kırım, Donbas ya da işgal altındaki diğer toprakların taviz olarak verilmesiyle durması mümkün değildir. Ama Rusya'nın nükleer silah sahibi olması sebebiyle yapılan askeri yardımlardaki çekinceler ve Rusya'nın Ukrayna'ya kıyasla büyük bir nüfusa sahip olması, Batı'nın askeri ve mali desteğine rağmen Ukrayna'nın bir saldırı savaşında hızla ilerlemesine engel olmaktadır. Artık savaşın çabuk ve kesin bir zaferle sonuçlanmayacağı ve uzun dönemli olacağı ortaya çıkmıştır. Belki de sorun Ukrayna'nın askeri kabiliyetlerinde değil, eleştirenlerin kendi varsayımları ve beklentilerindedir. Putin'in iktidarı devam ettiği sürece bu savaşın bir şekilde devam etmesi büyük olasılıktır ve Batı ülkeleri, Ukrayna ve Türkiye'nin hesaplarını buna göre yapmaları gereklidir.

Ukrayna'nın bu süreç içerisinde hem demokrasisini hem de ekonomisini güçlendirmesi ve Batı ve dünya kurumlarına adım adım ama geri dönülmez bir şekilde entegre olması gereklidir. Bu süreç halihazırda oldukça ilerlemiştir. Ukrayna artık Batı söylemine ve kurumlarına kolay kolay vazgeçilemeyecek şekilde entegre olmuş, AB'ye üyelik yoluna girmiş ve Avrupa'ya yayılmış Ukraynalı göçmenlerin bir kısmının gittikleri yerlerde kalıcı hale gelmiştir. Buna karşılık Rusya uluslararası kurumlardan dışlanmış, dünya ticaretinden uzun dönemde giderek daha az pay alma yoluna girmiştir. Hem Rusya, hem Ukrayna için 2021'deki hallerine dönmek artık imkansızdır.

Türkiye açısından savaşın en önemli iki boyutu Karadeniz'e yayılan savaşın bölgenin güvenliğini giderek tehdit etmesi ve sadece Kırım'da değil, Rusya işgali altındaki dört Ukrayna bölgesindeki soydaş Kırım Tatarları'nın ve çoğu Türkiye'ye gelmiş olan ama geride az sayıda da olsa kalan Ahıska Türkleri'nin durumudur. Özellikle yüzlerce Kırım Tatar soydaşımızın Rus hapishanelerinden çıkarılması ve Rusya'da seçimlerden sonra olacağı söylenen yeni bir seferberlikte zorla Rus ordusuna alınmasının engellenmesi konusunda Türkiye'nin Rusya nezdinde diplomatik atılımlarını hızlandırması yerinde olacaktır. Türkiye aynı zamanda nasıl Ukrayna AB hukuki sistemine entegre oluyorsa, Ukrayna'da Kırım Tatarlarına tanınan yerli halk haklarının da hızla Ukrayna hukuk sistemine işlemesinin takipçisi olmalıdır.

*Ukrayna üzerine ülkemizde yayınlanmış en derinlikli araştırma için bkz. İsmail Aydıngün ve Ayşegül Aydıngün, Sovyet Sonrası Ukrayna'da Devlet, Toplum ve Siyaset: Değişen Dinamikler Dönüşen Kimlikler (Ed.) Terazi Yayıncılık ve ASAM, 2020

**Bu konuda daha geniş tartışma için bkz: F.Tutku Aydın Bezikoğlu (Ed.), Geçmişten Geleceğe Kırım, SETA Yayınları, 2022

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA