Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN KÖSEBALABAN

Amerika, Arap demokrasi devriminin neresinde?

Arap dünyasında üç ay içinde iki diktatör devrildi, biri sallantıda, iki ülkede ise gösteriler ciddi boyutlarda devam ediyor. Olayların bu denli hızlı gelişimi biraz da zihinsel alışkanlıklarımızın etkisiyle bize şu soruyu sorduruyor: olayların arkasında Amerika mı var? Kaderimizin başkaları tarafından tayin edilmesine o kadar alışmışız ki belki de ilk defa bölge halkının kendi iradesini böylesine güçlü bir şekilde ortaya koydukları bir anda onları komplonun maşaları olarak mahkûm edebiliyoruz. Halkın gücünü küçümseyen, ABD'yi ise adeta her şeye gücü yeten bir kutsal varlık olarak gören hastalıklı bir yaklaşım bu. Elbette yaşanan gelişmelerin ortamının hazırlanışında ABD'nin hiç payı olmadığını söylemek mümkün değil, ancak bu olsa olsa doğrudan bir müdahaleden daha çok olayların vuku bulduğu ortamın hazırlanışı anlamında negatif bir katkıdan ibarettir. ABD'nin şimdiye kadar diktatör Arap rejimlerine destek vererek İsrail'i bölgenin tek demokrasisi olarak muhafaza etme politikası olmasaydı Arap sokağında bu kadar tepki birikimi olmayacaktı. ABD'nin Filistin konusunda daha iki hafta önce BM Güvenlik Konseyinde İsrail'in Batı Şeria'daki illegal yerleşim birimlerini kınayan kararını veto etme tutumunda da bütün çıplaklığı ile görüldüğü gibi İsrail'e olanca gücüyle verdiği destek olmasaydı, Arap rejimlerinin bekasını bu kadar açık bir şekilde İsrail'e seslerini çıkarmamalarına bağlamamış olsaydı sokaklardaki öfkeli kalabalıkları göremeyebilirdik. Şüphesiz Mübarek'i o koltukta bunca yıldır tutan otorite ABD'ydi. Franklin D. Roosevelt'in Nikaragua diktatörü Somoza hakkında -daha argo tabirle- söylediği gibi, 'yaramaz bir çocuk olabilir ama o bizim yaramaz çocuğumuz' yaklaşımı bütün Arap diktatörlerini şimdiye kadar ayakta tutan mantaliteyi özetliyor. Müslüman halklar yönetime karışırlarsa 'sorumsuz' davranacakları için onların demokrasiye hazırlanması gerekir. Birinci Dünya Savaşı sonunda İngiliz ve Fransız yönetiminde oluşturulan manda idarelerinin mantığı da aynıydı. Müslümanlar bağımsızlığa hazır değildiler, onları bu amaçla İngiliz ve Fransız mürebbileri eğiteceklerdi. Sonra bağımsızlık yerine güdümlü diktatörlükler tesis edildi. Belki Avrupa sömürgeciliğini bitiren ve yerine Amerikan emperyalizmini inşa eden İkinci Dünya Savaşı olmasaydı bu bile çok görülecekti.

Adalet, özgürlük ve refah yoksunluğu...

Tarih tahminlerden hoşlanmıyor. Bizler sadece arka zemindeki nedenlere bakıp fikir yürütebiliyor, bugün yaşananların ertelenmiş bir rövanş olduğunu söyleyebiliyoruz. Ortadoğu bir barut fıçısıydı ve tutuşmak için bir kıvılcıma ihtiyacı vardı. O kıvılcım, terazisi elinden alınan 26 yaşındaki Tunuslu sokak satıcısı Muhammed Bouazizi'nin kendini yakmasıyla oluştu. O halde arka planı oluşturan nedenler nedir? Her şeyden önce Tunuslu tezgâhtarın elinden alınan ve bir daha verilmeyen terazi ile sembolleşen adaletin noksanlığı duygusu. İslam dünyasının farklı yerlerinde dindar insanların kurduğu partilerin isimleri dikkat çekici: Adalet ve Kalkınma (Türkiye ve Fas), Refah ve Adalet (Endonezya), Halkın Adaleti (Malezya), ve şimdi de İhvan'ın kuracağını bildirdiği Özgürlük ve Adalet (Mısır) partileri. Bu isimlerde özlem duyulan üç mefhum vurgulanıyor: adalet, özgürlük ve refah. Arap dünyasında özgürlük, adalet ve refah mefhumlarının her birinin eksik olduğu, ülkelerinin nüfuslarının yarısını oluşturan gençlerin de fark ettiği bir vakıa. Yirmi yaş altındakilerin işsizlik oranı petrol zengini ülkelerde bile ciddi boyutlara ulaşmış durumda. Küreselleşmenin tanıdığı imkânlarla bu gençler kendi sosyo-ekonomik şartlarıyla dış dünyanın gidişatı arasında birebir mukayese yapabilme imkânını elde ettiler. Bu arada Barack Obama'nın ilk siyahî ABD başkanı olarak seçilmesinin verdiği devrimci etkiyi de vurgulamadan geçmemek gerekiyor. Neredeyse hiçbirinde demokratik seçimlerle işbaşına gelmiş hükümet bulunmayan Arap ülkelerinin gençleri, Obama'nın politikalarıyla hayal kırıklığı yaşıyor olsalar bile, demokrasi denilen sistemin bir göçmen Afrikalı babanın oğlunun başkan olarak seçilebilmesine imkân sağlamasından ciddi olarak etkilendiler. Aynı zamanda Türkiye'de de halkın içinden gelen mütedeyyin bir lider iki dönemdir işbaşında, ekonomisi ve dış politikası açısından başarılı olarak algılanan bir performans sağlıyor ve Ortadoğu'da tabu olarak algılanan birçok konuda müesses nizama aykırı tavır alıyor.

Amerika sürece dahil olabilir mi?

Arap dünyasının gençleri benzer bir fırsatın artık kendilerine de sağlanması konusunda sabırsızlar. Bununla birlikte, Obama yönetiminin Ortadoğu'da biriken bu öfke patlamasını durdurmak ve kaçınılmaz demokratikleşme dalgasını geriye çevirmek için ne yeterli gücü var ne de isteği. Zira Amerika imparatorluk gücünü Irak ve Afganistan'da giriştiği savaşlar nedeniyle haddinden fazla esnetmiş durumda. Giderek çok güçlülüğün belirgin hale geldiği bir uluslararası sistemde, dünyanın en borçlu ülkesi olan ve ekonomik kriz içinde bocalayan bir ABD artık Ortadoğu'da her istediğini elde edebildiği yıllardan çok uzakta bulunuyor. Washington, iç siyasi kaygılarla anlamıyor gibi görünse de İsrail'in üzerinde oluşturduğu yükü daha fazla taşıyamadığının çok iyi farkında. Müttefik dikta rejimlerin devrilmesinden öncelikle zarara uğrayacak ülke olan ABD, akıntıya karşı kürek çekemeyeceğini anlayıp, durumu beyhude bir çabayla kendi lehine çevirmek için devrimci hareketlere yön vermeye çalışıyor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA