Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MUHAMMED HÜSEYİN MERCAN

Gazze’de Kalıcı Ateşkes Mümkün mü?

Aksa Tufanı Operasyonu'nun başlamasının ardından tarihinin en büyük meydan okumalarından biriyle karşı karşıya kalan işgal devleti İsrail, hissettiği derin korkunun etkisiyle Gazze'de eşi benzeri olmayan türde bir saldırganlık örneği sergilemeye başladı. Katliamların peşi sıra devam ettiği; hastanelerden okullara, cami ve kiliselerden bakım merkezlerine kadar savaş hukukuna göre korunması gereken merkezlerin yerle bir edildiği bu süreçte Siyonist yönetim, Gazze'yi ilhak stratejisini hayata geçirdi. Tüm dünyanın gözü önünde gerçekleşen soykırıma karşı gerekli adımların yeterli düzeyde atılamaması, Gazze'de yaşanan acıların katlanmasına yol açarken olayların ne yöne evirileceğine dair belirsizlikleri de pekiştirdi.

Uzun yıllardır abluka altında bulunan ve Siyonist yönetimin sürekli denetim ve gözetimindeki bir bölgede ellerindeki kısıtlı imkanlara rağmen dünyanın en güçlü ordularından birine ağır bir darbe vurmayı başaran Kassam Tugayları, bu sayede İsrail'in dengesini ciddi manada sarsarken bir taraftan da Orta Doğu'nun siyasal denklemini kökten dönüştürecek bir olayın fitilini ateşledi. Filistin'in en önemli siyasal hareketi Hamas'ın askeri kanadı Kassam'ın zaman içinde askeri, teknolojik ve stratejik kapasitesini gözle görülür şekilde artırması, işgale karşı paradigma değişimine dayanaklık etti. Bugüne kadar İsrail'in agresif yayılmacılığı çerçevesinde dilediği zaman Gazze'ye yaptığı saldırılar ve yahut Batı Şeria ve Doğu Kudüs'te düzenlediği operasyonlar, yaptığı gasplar ya da işlediği cinayetlere karşı 7 Ekim'deki operasyon bir cevap niteliğindeydi. Aksa Tufanı ile Filistin direnişi, artık savunmada kalmayacağını, işgal edilen topraklarda Siyonist yönetimin katliamlarına ve varlığına son vermek adına inisiyatif alınacağını tüm kesimlere sarih bir şekilde ilan etti.

Kassam direnişçilerinin işgal edilen topraklara sızması ve işgal devletinin Gazze sınırına yakın bölgesindeki askeri üslerinden çok sayıda kişiyi esir almasına mukabil Siyonist yönetimin başlattığı saldırıların üzerinden yaklaşık dört ay geçti. Bu zaman zarfında Gazze'de insanlık tarihinin en korkunç saldırganlık örneklerinden birine şahitlik edilirken uluslararası toplum insani, hukuki ve vicdani değerlere uygun hareket etmekle İsrail'in uluslararası arenadaki istisnai pozisyonu arasına sıkışıp kaldı. Özellikle ABD, İngiltere ve Almanya gibi kurumsallaşmış demokrasilerin yöneticilerinin kendi siyasal sistemlerine ve felsefi normlarına taban tabana zıt biçimde mazlum Gazze halkının yanından yer almak yerine işgal devletini destek vermeleri, Aksa Tufanı'nın sadece İsrail- Filistin arasındaki uzun soluklu çatışmanın seyrini değil aynı zamanda Orta Doğu'daki statükoyu dönüştürmeye aday bir gelişme olduğuna işaret etmektedir. Bölgenin sistemik bir dönüşümün arifesinde bulunması, Gazze'deki soykırımın ana akım Batılı güçler tarafından niçin görmezden gelindiğini açıklamaktadır.

Gazze'de hayatını kaybedenlerin sayısının günden güne arttığı ve yıkılan binalar nedeniyle bölgenin yaşanamaz duruma geldiği bir vasatta uluslararası otoritelerden devlet ve hükümet yetkililerine, sivil toplum kuruluşu temsilcilerinden aktivistlere kadar her kesim bir an önce ateşkesin sağlanması doğrultusunda görüş beyan etmekte ve hatta bu konuda gerek İsrail gerekse de işgal devletinin saldırılarını durdurmasına yönelik baskı yapması için ABD'ye yüksek sesli çağrılar yapılmaktadır. Ayrıca Gazze'deki direniş unsurlarının elinde bulunan İsrailli rehineler ve işgal devletinin verdiği ağır kayıplar da ateşkes konusunun daha fazla gündem yer etmesine olanak tanımaktadır. Bununla birlikte bir süredir devam eden müzakerelere rağmen henüz müspet bir sonucun alınamaması kalıcı bir ateşkes ihtimalinin mevcut durum ve Aksa Tufanı sonrası oluşan yeni statüko nedeniyle çok da ihtimal dahilinde olmadığına dair emareler göstermektedir.

Ateşkes zemininde yapılan tüm görüşmeleri şekillendiren ana başlıklar, iki taraf arasında bir anlaşmaya varılıp varılamayacağı konusunda önemli bir yer işgal etmektedir. Siyonist Netenyahu hükümetinin ateşkes anlaşmasına dair koştuğu başlıca şart Gazze'deki tüm rehinelerin serbest bırakılmasıdır. Buna mukabil Hamaslı yetkililer ise ateşkesi şartlarının ancak ve ancak Hamas'ın koşulları doğrultusunda olabileceğini mütemadiyen vurgulamakta ve işgal devletinin saldırılarına kat'i surette son vermesi ve Gazze'deki tüm birliklerini çekip yardımların bölgeye ulaşmasına mâni olmaması koşuluyla rehineleri salacaklarını ve ateşkesi kabul edeceklerini beyan etmektedirler.

Siyonist yönetimin Filistin'deki -özellikle de son dönemde daha yüksek sesle dillendirdikleri dini referanslar nedeniyle- genişlemeci işgal stratejisini bitirmeye dair bir garanti vermemesi Gazze'nin yarını ve tüm işgal atındaki Filistin topraklarının geleceği hususunda ciddi soru işaretlerinin oluşmasına sebebiyet vermektedir. Rehinelerin serbest bırakılmasının ardından Gazze direnişinin elinde işgal devletine karşı kullanacağı bir koz kalmayacağından bu durum Gazze'yi Tel Aviv yönetiminin yeni saldırılarına daha açık hale getirecektir. Ayrıca uluslararası toplumun İsrail'e müeyyide uygulamaya yönelik eylemsizliği ya da zayıflığı, Gazze'de benzer sahnelerin yaşanması ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Bu bakımdan Hamas'ın hem işgal devletinin yöneticilerine hem de BM başta olmak üzere uluslararası aktörlere duyduğu güvensizlik, ateşkes müzakerelerinde taleplerinden taviz vermeyerek artan yıkıma rağmen kararlı duruşunu sürdürmesinin başlıca nedenidir.

Tel Aviv tarafında bakıldığında ise işgal devletinin güvenlik ve istihbarat mekanizmasına dumura uğratarak İsrail'de bir şok etkisi yaratan; karadan, denizden ve havadan eş zamanlı ve üst düzey bir stratejiyle gerçekleştirdiği operasyon, Orta Doğu tarihinde büyük bir psikolojik kırılmaya yol açarken Siyonist hükümet için bir bakıma dönüşü olmayan bir yola girildiği anlamına gelmektedir. Abluka altındaki bir direnişin İsrail gibi "güçlü" bir devlete kimsenin ummadığı ölçüde bir zarar vermesi ve işgal devletinin kayıplarının geçmişteki Arap- İsrail savaşlarındaki kayıplardan daha fazla bir noktaya ulaşması da ateşkesin önünde İsrail tarafı açısında bir engel oluşturmaktadır. Gazze'nin işgal devletine karşı neler başarabildiğini göstermesi bakımın bir dönüm noktası niteliğindeki Aksa Tufanı, ilerleyen dönemlerde işgali sonlandırmak adına daha güçlü operasyonlarına yapılabilmesi için de önemli bir motivasyon niteliğindedir. Bundan ötürü Netenyahu hükümetinin mevcut saldırıları sonlandırma konusundaki gönülsüzlüğü, gelecekte benzer bir meydan okumayla karşı karşıya kalma korkusuyla ilişkilidir.

Yukarıda zikredilen parametreler dikkate alındığında Gazze'de kalıcı bir ateşkesin sürdürülebilmesi makul gözükmemektedir. Şu an gerek Hamas gerekse İsrail'in yaşanan kayıplar nedeniyle soluk almak ve bir toparlanacak fırsat bulmak için ateşkes konusunda belirli adımlar attığı mutlak surette göz ardı edilmemelidir. Uluslararası toplum ve aktörlerin ateşkese dair arabuluculuk önerilerinde meselenin sadece Gazze ile sınırlandırılmaması ve İsrail'in agresif yayılmacılığından vazgeçmeye mecbur bırakacak bir çerçevenin sunulması kısa vadede en azında bazı kazanımların sağlanmasına imkân tanıyacak yegâne yoldur. Aksi takdirde bugünkü soykırımın önümüzdeki dönemlerde tüm Filistin sathına yayılarak devam etmesi muhtemel bir senaryo olarak tüm dünyanın önünde durmaktadır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA