Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ERSİN RAMOĞLU (GÜNEY)

Dayanın çocuklar

Muhsin Yazıcıoğlu ile birlikte hayatını kaybeden İHA muhabiri İsmail Güneş'in 'yardım' isteyen titrek sesi hâlâ kulaklarımda.
Saatlerce kurtarılmayı bekleyen Güneş, dağ başında donarak ölmüştü.
Bulunduğunda üzerinde 50 santim kar vardı.
Hayatımda bir kez dahi görmediğim meslektaşımın acı ölümü yüreğime dokunmuştu.
Önceki gün de iki gazetecinin Van'da kaldıkları Bayram Otel'den haber geçerken depreme yakalandığını öğrendim.
Halen göçük altında bulunan meslektaşlarımın durumuna çok üzülüyorum.
Çaresizlik gibi kötü bir şey yok.

***
Çağımızda su ve hava kadar önemlidir 'haber'.
Yaşanan acı tatlı hayat hikayelerini kamuoyuna anlatmak için biz gazeteciler farkında olmadan her gün ölüme koşuyoruz. Bu gazeteciliğin doğasında vardır. Yüreğimize haberin heyecanı bir kere düştü mü bir daha iflah olmayız.
Yüreğinde bu ürpertiyi hissetmeyene gazeteci denmez.
Haber kokusunu alan gerçek muhabirin gözü karadır. Madde bağımlısına benzer. Çünkü 'haber' bağımlılık yapar. Bize de başka bir şey düşündürtmez.
Onun için 'gazetecinin parası pul karısı da duldur' derler ya!
***
Muhsin Yazıcıoğlu
ile birlikte düşen helikopterde bulunan İsmail Güneş, atlatma haber yapmanın heyecanıyla karlı ve sisli dağları aşıyordu.
Beyninde haberini yazmıştı bile.
Sadece çektiği özel fotoğrafların ertesi gün gazetelerde nasıl yer alacağını merak ediyordu.
Son yolculuğuna çıktığı, bu kez kendisinin haber olacağı aklına gelir miydi hiç. Yaşamak için ne çok çırpınmıştı garibim.
Önce 112'yi aramıştı.
Yalvaran sesiyle, "Donuyoruz ne olur çabuk gelin" diye haykırmıştı telefondakine.
Sıfırın altındaki soğukta saatlerce gelecek yardımı beklemişti ama beklediği kurtarıcı gelmemişti.
Donarken belki de hayatının fotoğrafını çekmiştir. Kim bilir?
Ne gelen ne de giden vardı.
Çok üşümüştü.
Soğuktan korunmak için yine soğuğa sığınmıştı İsmail.
***
Ona, "Binme bu helikoptere. Yazıcıoğlu'na suikast yapılacak ve helikopter düşecek" deselerdi eminim, 'beni atlatacaklar' diye düşünür, yine de binerdi.
İyi bir gazeteciyi 'haberden', ölüm bile ayıramıyor.
Tıpkı otelin lobisinde haber geçmeye çalışan DHA muhabirleri Sebahattin Yılmaz ile Cem Emir gibi.
Onlar görev başındayken yakalandılar depreme.
Görevlerini tamamlamadan da çıkmadılar başlarına çöken çatlak binadan.
Oysa bilginin en tazesini, en doğrusunu, fotoğrafın da en hasını çekmek için akşama kadar aç susuz dolaşmışlardı.
Karınları açtı.
Ama, "Şu haberi ve fotoğrafları geçelim de, öyle gidelim yemeğe" demişlerdi…
Yoksa diğer arkadaşları gibi onlar da şimdi aramızda olacaktı.
İkisinin de parlak gazetecilik geçmişi meslek sevdalarını anlatmaya yetiyor.
Sebahattin Yılmaz 1994'te Van'ın Edremit ilçesi yakınlarında düşen ve 56 kişinin yaşamını yitirdiği uçak kazasında olay yerine ulaşan ilk gazeteciydi.
Bir yandan uçak kazasında fotoğraf çekmiş diğer yandan kazazedelere yardım etmeye çalışmıştı.
26 yaşındaki Cem Emir ise Siirt'te küçük yaştaki bir kıza yapılan cinsel istismarı manşetlere taşımış, Türkiye'nin gündemi yapmıştı.
İki meslektaşım tıpkı rahmetli İHA muhabiri gibi haber oldu.
İnşallah yaşıyorlardır ve bize haberin en güzelini verirler.
Hadi çocuklar dayanın biraz daha.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA