Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ERSİN RAMOĞLU (GÜNEY)

İstavritle iftar yemeği

Önce su ürünleri mühendisleri, sonra öğretmen adayları, şimdi de polisler…
Bugün mail kutum dolup taştı…
Bu kez e-postalarımın başlığında, "Polisin sesi olur musunuz?" sorusu vardı…
Muhabirlik dönemimden beri polis memurlarıyla yan yana çalışan bir gazeteciyim…
Öğretmen ve su ürünleri mühendislerine dün nasıl tercüman olduysam, bugün de yıllarca birlikte çalıştığım polis arkadaşlarımın 'sesi' olmaya çalışacağım…

***
Merak ettiğim bir başka şey daha var.
Acaba bu elektronik postanın gönderildiği gazetecilerden kaçı bu sese kulak verecek?
SABAH
ailesi adına bu görevi ben üstlendim.
Bakalım mangalda kül bırakmayan medyamız polisleri de insan yerine koyup sorunlarıyla ilgilenecek mi?
***
Polis memurlarıyla yüzlerce anım var…
Kimi iyi, kimi de kötü…
Yıllar geçti hiçbirini unutamadım…
***
Trabzon'da yayın yapan bölgesel bir televizyonun genel müdürlüğünü yaptığım günler...
O güzel yüzüne, gülüşüne ve kokusuna hasret kaldığım, aklıma her gelişinde burnumun direğini sızlatan anam ve babam sağ ve Of'talar. Ramazan yeni başlamış.
İftara da üç saatlik bir zaman var…
Faroz'dan aldığım taze istavritleri eve gönderiyorum.
Çok açım.
İftarımı istavrit kızartmasıyla açmayı düşünüyorum.
Niyetim öyle…
Anneciğim için filemi doldurup yeğenim Volkan ile birlikte Of'a doğru yola çıkıyorum.
Altımda 1975 model beyaz bir Mercedes, balina kasa.
Başıma çok işler getirdi ama yine de arabamı çok seviyordum…
***
Of'a gittim,
Tatlı anacığımı ve babamı gördüm.
Aldıklarımı da bırakıp geri döndüm…
Anacığım birlikte iftar açmamızı istedi.
"Gideyim" dedim.
Dikkatli gitmem için beni uyardı.
Giderken de, "Uşağum çok sert konuşma, dilunu da yumuşat" diye tembih etmeyi ihmal etmedi.
Önce babamı öpmüş, sonra anacığıma sarılmış, koklamış ve yola çıkmıştım… Her ayrılışta olduğu gibi sanki yüreğimin yarısını Of'ta bırakmıştım…
***
İftar vakti ya, yol boş.
Hızla Trabzon'a doğru gidiyoruz…
Çamburnu mevkiinde önümden kağnı gibi giden kamyonu solladım.
Ve ardından pusuya düştüm.
Bölge trafikteki arkadaşlara,
"Cezam neyse kesin gideyim; istavritler beni bekliyor" dedim.
Adama sövdüm sanki.
Çıldırdı...
İyisi mi gerisini anlatmayayım.
İftarı, yoldan aldığım Trabzon ekmeğiyle açtık.
'Keşke anacığımın sözünü dinleseydim' diye sonradan çok hayıflandım ama iş işten geçmişti…
***
Neyse...
Polisler de bizim kardeşimiz.
Dertleri derdimiz.
Özetle diyorlar ki:
"Ülkemizin asayiş ve güvenliğini sağlamak için 24 saat kesintisiz görev yapan, gerektiğinde canını ortaya koymaktan çekinmeyen, polis memurları mağdurdur. Bize tercüman olun. Basında 'polisin sorunları' denince akla, 'zam' geliyor. Hayır 'zam' istemiyoruz. Polisin gerçek sesi olacak bir dernek ya da sendikamız yok. Hakkımız da yok. Yeni Anayasa'da bile polislere sendika kurma hakkı öngörülmüyor… Özellikle sokaklarda görev yapan polis memurlarının yetki sorunu var. Suçlulara karşı savunmasızız... Polise bıçakla, satırla saldıran birine karşı silahınızı çekip kendimizi savunamıyoruz ya da bir zanlıyı etkisiz hale getirmek için 2-3 polis yakalayıp üstüne çullanınca 'orantısız güç kullanıldı' diye suçlanıyoruz. Ayda 300- 320 saate varan mesaimiz söz konusu. Şu an 160 saat çalışsak da, 320 saat çalışsak da aynı maaşı alıyoruz… Sesimiz olun lütfen.
"
Hep dediğimiz gibi elçiye zeval olmaz…
Dileriz tercüman olduğumuz polisin sesine İçişleri Bakanı Sayın İdris Naim Şahin kulak verir…

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA