Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ERSİN RAMOĞLU (GÜNEY)

Benjamin Button yaşlılar ve saygı

Amerikalı yazar F. Scott Fitzgerald'ın 90 yıl önce kaleme aldığı öyküsünden uyarlanmış bir film var: "Benjamin Button'un Tuhaf Hikâyesi"
Öykü, Benjamin Button'un bebek boylu, saçı dökülmüş, yüzü sarkmış 80 yaşında bir beden olarak dünyaya gelişiyle başlıyor.
Sonra geriye doğru (!) yaşlanıyor Benjamin (Brad Pitt).
O 80'inde yaşlı bir bebek iken, o sırada henüz doğmamış olan Daisy'ye (Cate Blanchett) aşık olacağını bilmiyor tabii.
O orta geç yaşlara doğru gerilemeye (...) devam ederken Daisy doğuyor, çocuk oluyor, büyüyor ve genç kızlığa adım atarken Benjamin Button 50'lerinde yetişkin bir adam olarak çıkıyor karşısına.

Sevdiği o kız, zamana yenik düşüp genç bir kadına dönüşüyor hızla, Benjamin ise biraz daha yaş kaybedip yetişkin ve yakışıklı bir erkek olarak küçülmeye devam ediyor...

***
İnsanoğlunun başına gelebilecek en acıklı durumlardan biridir yaşlılık.
Ağaran saçlar, ne yapsa önüne bir türlü geçemeyeceği kırışıklıklarla dolmuş bir yüz...
"İstesem de çalışamam" diyen yorgun bir beden,
Sahip olduğu beceri ve yeteneklerinin artık sadece çok küçük bir bölümünü kullanabilmek...
İşte tam da sırası Cahit Sıtkı'nın: Ah o kadrini bilmediğim günler / Eserken yelken açmadığım rüzgar / Gel gör ki sular batıya meyleder / Ağaçta bülbülün sesi değişti / Çağınız başlıyor ey hatıralar.
İster yaşlanmak diyelim adına, ya da yaş almak olsun ihtiyarlığın öteki adı, tıpkı çocukluk, gençlik ve yetişkinlik gibi doğal bir süreç.
Ama insan yaşıyla barışık olmalı.
Geçenlerde gittiğim bir huzurevinde yaşlılara bakınca "Çöl ortasında bir huzur" görmüş gibi oldum.
Huzurevinin müdiresi Nurdan Kama'yla şakalaşıyor, yenidünya ve erik getirip ikram ediyor, reverans yaparak çay getiriyordu yaş almış insanlar.
Yüzlerinde dinginlik, gözlerinde sevinç, yüreklerinde huzur vardı.
"İşte" dedim, "Budur yaşlılığın en güzel tarifi"...
Usta şair Behçet Necatigil'in dediği gibi hepimiz "İster istemez koyup gideceğiz" bir gün.
Anne ve babalarımızı kaybedeceğiz, çocuklarımız da anne ve babaları olan bizlerden mahrum kalacaklar eninde sonunda.
Ama yaşlılılığımız Attila İlhan'ın İhtiyarlar Balladı'ndaki gibi olmamalı...
"onlara ün mü gelir bazı bir ses mi duyarlar / yumuşak bir kedere ufalır bakışları / idam mahkûmlarıdır aslında ihtiyarlar / ölüme koşullanmış bütün davranışları / yorgun öksürükleri oturup kalkışları / yaşayıp durmaktan gizlice utanırlar / her gece artık gitmek vaktidir sanırlar / geçmiş günlerinden bir destek aranırlar / uysal bir gülümseme tek sızlanışları / idam mahkûmlarıdır aslında ihtiyarlar / ölüme koşullanmış bütün davranışları.
Benjamin Button'un 'Tuhaf Hikayesi', adı üzerinde "hikayedir" yani imkânsız bir hayaldir ama her yıl mayısın ikinci pazarı annelerimiz, haziranın üçüncü pazarı ise babalarımız "hatırlansınlar" diye ayrılmıştır.
Yılda iki pazar milyon kere trilyon az olsa da her gün ve her saat emekti anne ve babalarımız için...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA