Türkiye'nin en iyi haber sitesi
REFİK ERDURAN

Bööö çıkmazı

İşimizin malzemesi dil ya. Ülkemizde bir sözcük moda olunca üstüne büyüteç tutmadan yapamıyorum.
Boş bir uğraş değil. Gerçeklerin aydınlanmasına yarayabiliyor.
Bakın, "akademisyen" gündeme yerleşti. Ne demek? Akademi üyesi. "Akademi" nedir?
Atina yakınlarında, Platon'un kurup ders verdiği Akademia okulunun adından geliyor. Fatih İstanbul'u alınca Avrupa'ya kaçan bilim adamları yanlarında Platon'un ve başka düşünürlerin yazılarını götürmüşler. O etkiyle kurulan yüksek okullar da akademi demişler kendilerine.
Zamanla, kilise baskısından korunmak için aristokrasinin ve devletin himayesine sığınınca bu sefer onların düşünce sistemini destekleyen eğitim kurumlarına, yani bir tür statüko bekçilerine dönüşmüşler. Bugün bile Académie française kemikleşmiş kültür deposu sayılır. Ve Batı'nın referans kitabı nitelikli büyük sözlüklerine bakarsanız "akademi" karşılığında rastlayacağınız tanımlardan biri şudur:
"Belirli bir alanda kabul görerek yetkililerin ortak inancı sayılan, yeniliğe kapalı, alışılmış düşüncelere sahip kişiler topluluğu." Hangi gerçeğe ışık tutuyor bu sözcük tahlili?

***

Mesleklerine ne ad verilirse verilsin, bilimle uğraşan insanlara saygım engin. Kadınlara da öyle. Bilimle uğraşan kadınlara saygım iki kat büyük.
"Öyle uzun zamandır öğretim görevlisiyim ki, akademisyenlik kimliğimin bir parçası oldu" diyen Prof. Dr. Binnaz Toprak bilim alanından politika arenasına geçti, CHP PM üyesi yapıldı. "Halkla kaynaşmakta" zorlanmayacağını, "her sınıftan insanla" kolayca yakınlaşabileceğini söylüyor.
Her ne kadar bundan şimdiye dek halkla pek kaynaşmamış olduğu anlaşılıyorsa da, sınıftan söz etmesine sevindim. Çünkü eskiden beri politikacılarımızın büyük çoğunluğunun beyinlerinde bir kör nokta vardır: sınıfsal gerçekleri göremezler nedense.
Yalnız, sayın Binnaz Hanımı akademisyenlerde sıkça rastlanan bir profesyonel deformasyon tehlikesine karşı uyarmalıyım: Bellediklerini uzun zaman öğrete öğrete, önyargılarını da bilgi sanmaya başlarlar.
Örneğin devasa ve kaskatı bir gerçek bizdekilerden pek çoğunun gözünden kaçıyor: CHP seçkinlerin partisi. Onların çıkarlarını koruyor, yaklaşımlarını benimsiyor, kaygılarını paylaşıyor. Tersini yapan partiler halktan oy toplayınca da afallıyor.
Şimdi seçime gidilirken ülkenin esenliği ve sorunlarımızın çözümü için Binnaz Hanım'ın ağzından dile getirilen önerilerin özü onun şu çağrısı:
"Endişeli insanlar seslerini yükseltsin."
Nedir söz konusu endişe? Malum. Altmış yıllık terane: Şeriat geliyor. İslam faşizmi bütün kadınlara çarşaf, bütün erkeklere takunya giydirecek.
***

Peki, o kaygıyla uykuları kaçan insanlarımızın sesleri kısık mıydı bugüne kadar? Medyadaki en büyük gruplar altmış yıl boyunca hep o yaygarayı pazarlamadılar mı? Üçkâğıtçı iş çevreleri ve seçkin kesimlerle çıkar birliği yapmış darbe esnafı gerektikçe en davudi sesle gürlemedi mi? Yakın geçmişte şık giyimli, karışık akıllı modernler o sloganları avaz avaz haykırmadılar mı mitinglerde?
Alt sınıfları somut biçimde savunmaya kalkanları hep kim gürültüye getirdi? Solu kim ezdi, solu? Çarşaflı kadın hukukçular mı Nazım'ı kodeslerde çürüttüler? Takunyalı mıydı Deniz'in cellatları?
Bendenizden Sayın Binnaz profesörümüze amca nasihati: Kaynaşacağı ahalimizin büyük çoğunluğunda ne laiklikle ilgili kaygı var, ne de faşizm korkusu. İşlerini, aşlarını, çocuklarının eğitimini düşünmekteler.
Endişe gerekli yerde yararlı bir tepkidir ama yapay kabus üretiminden kaynaklanıp panik atak yaratınca şaşırtır insanı. Lütfen bundan kaçınsın, başkalarına da tavsiye etmesin. CHP'nin zamanla iktidar alternatifi olmasını istiyorsa Parti Meclisi'ndeki arkadaşlarını siyaset bilimcisi sıfatıyla uyarsın. Azınlığı ürkütmeye değil, çoğunluğun gönlünü yapmaya, gerçekten "halk partisi" olmaya baksınlar.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA