Türkiye'nin en iyi haber sitesi
REFİK ERDURAN

Helalleşmeme

Aslında o kadar iri bir topun öyle ileri bir mevzide bulundurulmaması gerekirdi. Nedense Amerikan tümeninin karargâhı Koca Katil adını verdikleri o alametin bizim kesimin cascavlak bir düzlüğünden ateş açmasını istemişti.
General Argüç'ün "Sırayla bütün subaylar cephede görev yapacak" emri uyarınca o sabah orada bulunma piyangosu da bana rastlamıştı. Akrabam Binbaşı Sunalp'in "tehlikeli" diyerek sıramı değiştirmeye kalkmasına delikanlılık Donkişotluğuyla karşı çıkmıştım. Ama korkuyordum.
Çinlilerin havan atışı genelde acayip isabetliydi. Topu yerleştirir yerleştirmez tepemize mermi yağdıracaklardı kesinlikle. Anlamsızca Niyazi olabileceğimi düşündükçe kendime kızıyordum. Kore'de ne işim vardı? Nükleer silah kullanılacaksa bunu dünya basınına bildirmek bana mı kalmıştı?
O gerginlikle, yanlış bir şey yaptığını düşündüğüm bir çavuşu sertçe azarladım. Yanılgının bende olduğunu hemen fark edip pişmanlık duydum ama bir şey söylemedim. Askerlikte asttan özür dilenmez.
İlk havan mermisi epeyce uzağımıza düştü. (Şanslı sabahımızmış; sonrakiler daha da karavana oldu). Çavuş karşıma gelip esas duruşa geçince uzaklaşmak için izin isteyecek ya da az önceki haksız azar konusunda bir şey söyleyecek sandım. Ama yüzünde gerginlik ya da dargınlık yoktu. Gözlerimin içine bakarak rahatça konuştu:
"Komutanım, helalleşelim."
Biraz sonra ölebileceğini düşünen bir köylü gencin yüzündeki huzur unutulmaz anılarımdandır.

***
Şimdi nereden geldi hatırıma?
Erbakan'ın ölümünden sonra Demirel'in "Helalleştim" demesinden. Bağışlama ve barışın güzel bir simgesi olan sözün onun ağzına yakışıp yakışmadığını düşünmemden.
Hoşgörü uygarlığın en değerli özelliklerindendir. Ama sınırları vardır. Ölçüsü şaşarsa düşer değeri.
Bunu da dün bir yakınımın "Kaddafi'ye acıyorum" demesi hatırlattı bana.
Nedenini sordum. Herkesin düşman kesilmesiyle kim bilir ne haldeymiş adam. Neler hissediyormuş. Hem, Kıbrıs harekâtımızda uçaklarımıza yakıt vermişmiş.
O adamın gözünü kırpmadan bir cezaevindeki binden fazla insanın öldürülmesi emrini verebildiğini, şimdi de koltuk uğruna bütün bir ülkeyi yakmaktan söz ettiğini anlattım. "Teker teker idam atışı seslerini dinlerken sıranın kendilerine gelmesini bekleyen insanların ne hissettiğini düşünmüyor musun?" dedim.
Vaktiyle -herhalde kişisel hesaplarlayapılmış bir iyilik de yapanın değerlendirilmesinde kıstas olmamalı.
Şakir Eczacıbaşı kardeşim Demirel'i severdi. İlaç fabrikası yönetirken ona düşen bir işini çabucak çözmüş. Yıldız Kenter de tiyatro binasının alımında yardımcı olduğu için kendisine minnettardır. Ona bakarsanız, gazeteci kimliğimle bana da çok nazik davranmıştır akıllı politikacı.
Öyledir diye makbul kişi mi oldu?

Adilane tartmaya çalışıyorum Demirel'i Erbakan'la kıyaslayarak.
Bir insandan farklı düşünmek başkadır, onu bağışlanma sınırının ötesinde görmek başka. Çoğu konuda Hoca'nınkinden apayrı çizgide olmama karşın ona saygı duyabildim.
Demirel Türkiye'yi yönetmedi, hep "durumu idare etti". Politikasında "Bana ne getirir, benden ne götürür?" denklemine her zaman ağırlık vererek ülkeye uzun yıllar kaybettirdi. Bunları yanlış ya da yetersizlik sayarak bağışlayabilirim. Ama helalleşemem onunla.
Çünkü bağışlanma sınırının ötesinde sabıkası var: siyaset hesaplarıyla, eli kana bulanmamış üç delikanlıyı ipe göndermek için parmak kaldırdı. Başkalarına da kaldırttı.
Ondan önce dünyamızdan ayrılırsam aileme taziye notu falan çektirmesin lütfen. Tersi olursa, şimdiden söylüyorum, kimse benden "İyiydi hoştu" yazısı beklemesin. Ebediyet kapısında verilen açık çekin bir değeri olmalı.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA