Türkiye'nin en iyi haber sitesi
REFİK ERDURAN

Yararlı sarsıntı

Trafik polisi elini kaldırınca durursunuz. Bilirsiniz ki çıkarınızı zedeleyen ya da onurunuzu kıran bir davranış değildir bu; geçişleri düzenleyerek sizin de güvenliğinizi sağlamak için yapılmaktadır.
Ama kimisinin öyle buyurgan bir tavırla durduruşu, öyle cakayla düdük öttürüşü vardır ki, sinirlenirsiniz. Nedir içinizde beliriveren o küçük öfke? Ego hizmetindeki otoriteye tepki. Fark etmişsinizdir ki adam için için hafiften keyifleniyor sizi durdururken.
Sözlükler "otorite" karşılığını "emretme ve yasaklama gücü" diye veriyorlar. Bir de atasözümüz var bizim. Irkçılık içerdiği için çirkin. Ama insan ruhunun içindeki bir çirkinliği gerçekçilikle vurguluyor:
"Çingeneye beylik vermişler, önce babasını asmış."
Yazık ki öyle bir yatkınlık Romanlarda değil, her kavimden pek çok kişinin doğasında bulunuyor. Yüz insandan herhangi birini ötekilerin başına geçirin, konumunu emretme ve yasaklama yetkileriyle güçlendirin, adının başına da ayrıcalık bağışlayan bir unvan koyun. Büyük olasılıkla kısa sürede belli belirsiz kasılmaya başladığını, üstüne "havalar" geldiğini görürsünüz.
Söz konusu kişi eğer egosu zaten irice olan biri ise ve frenlenmezse, çok geçmeden bakarsınız bir mini-diktatör doğuvermiş. Bir de nüfusun bir kesiminde, örneğin belirli bir uğraş kulvarında, öylelerinin çoğaldığını, egemenliklerini kemikleştirdiklerini, topluma ipotekler koyabildiklerini düşünün.
Oligarşiler öyle oluşuyor.

***

Peki ama, insanoğlunun aklı var. Görmez mi o tür tehlikeleri? Frenlemeyi niçin ihmal eder?
Görmez, frenlemez. Çünkü çoğu kez aklına ağır basan bir başka özelliği de var aynı insanoğlunun: Otoriteye otomatik saygı. Yeryüzündeki toplumların büyük bölümünde çocuklar o yatkınlıkları pekiştirilerek yetiştirilmekte. Önce ana babanın, sonra öğretmenin, daha sonra herhangi bir düzen kesiminin tepesindeki kişinin yetkisini sorgulamamayı öğreniyorlar.
Hele o kesim çok özel bilgiler gerektiren, sıradan insanların akıl erdiremeyeceği düşünülen, geleneksel "huşu" ile bakılan bir uğraşı içeriyorsa, temsilcilerine karşı çıkmak yetişkinler için bile söz konusu olmuyor. Örneğin kaç hasta bir hekime "Şu reçeteyi yazmanızın gerekçesini bana ayrıntılarıyla anlatın" diyebilir?
Bir de işin içine "resmiyet", yani devlet kavramı girdi mi... Sorgulamak, karşı çıkmak şöyle dursun, otoriteyi görür görmez ruhen esas duruşa geçeriz çoğumuz.
Denemesi bizde İstanbul caddelerinde yapıldı. Uydurma üniforma giymiş birileri yoldan geçen vatandaşları durdurup emirler verdiler, üstlerini aradılar. Kimse "Durun hele, ne oluyor?" demedi.
***

"Devlet" yalnız hükümetten, bürokrasiden, ordudan kurulu değildir. Düzeni sürdüren bütün resmî kesimleri içerir o kavram. Başta, en çok huşu uyandıran bir "yüce" güç: Yargı.
Nasıl trafik polisi yollarda akış sağlayan önemli bir görevliyse, doğru kullanıldığı zaman her çeşit otorite de toplum için gerekli ve yararlıdır elbette. "Otomatik saygı" görmemesi, uygulamaların sorgulanarak denetimden geçirilebilmesi koşuluyla.
Bir trafik yetkilisinin yan sokakta rüşvet aldığı ya da kadınlara sarkıntılık ettiği görülse, saygı diye susulur mu?
Hukukun herkese gerekli, adalet dağıtımının çok makbul bir uğraş olduğu doğrudur. Ancak her işteki gibi o meslekteki uygulayıcılar arasında da yanlışlık yapanlar bulunabileceğini unutmamak, sırasında önlem alabilmek şarttır, şart!
Son vetolar bunun müthiş bir örneği oldu. Felâket büsbütün teğet de geçmedi. Ne dökülen kan geri gelecek, ne de seçim eşiğinde topluma yaşatılan travma unutulacak.
Bütün güçlerin kullanımına akılcı ve kalıcı sınırlar getirecek bir anayasa gereğini vurgulayıp duruyoruz ya. Bunun soyut bir istek olmadığını netleştirdi ise, yargı sarsıntımızı uyarıcı bir deprem sayabiliriz.


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA