Türkiye'nin en iyi haber sitesi
REFİK ERDURAN

İçimizdeki zılgıt

Birkaç kişi "Emre Kongar'dan amma sık bahsediyorsun" dediler.
O benim eski (kadim anlamında) dostum, kafadarım, meslektaşım, müsteşarım, hatta nikâh şahidim. Sevdiğim, güvendiğim bir aydın.
Ama kendisinden sıkça söz etmemin nedeni çok alanda üretken oluşu.
Son kitabını dün okudum. Dostluk gereğini yerine getirerek açıkça söyleyeceğim düşündüğümü.
"İçimizdeki Zalim" baştan sona bir ahlak konferansı. "Hoşgörülü davranmalı, hukuku korumalı, demokrasiyi savunmalıyız" gibi, kimsenin karşı çıkamayacağı öğütler içeriyor. Temel tezi toplumu zalimlerden arındırmak için önce kendi ruhumuzdaki zorbalık ayıplarını gidermemiz gerektiği.
O tür haklı kaygı ve önerilerle dolu kitap seçim yaklaşırken gitgide tehlikeli bir hal almakta olan akıl dışı kamplaşmamızın önlenmesine katkı sağlarsa sevinilir elbette.
Sağlar mı?
Kongar içimizdeki zulüm yatkınlığının hangi duygudan kaynaklandığını tekrar tekrar vurguluyor:
Nefret.
Bunun altını çizmek için Kipling'in ünlü "Eğer" şiirini yeniden çevirmiş. Bir bölümündeki baba nasihati şu: "Senden nefret edilirken sen nefret etmezsen, insanlara tepeden bakmaz ve çokbilmişlik taslamazsan, adam olmuşsundur."
Peki, toplumumuz o anlamda adam olmuş durumda mı? Ya da olma yolunda mı? Nefret dozumuz azalıyor mu, artıyor mu?

***

İster istemez başka bir soru gündeme geliyor burada: toplumumuzun hangi zulümden kurtarılması önerilmekte?
Kongar özenli ve yumuşak bir üslup kullanıyor. Ama kamuoyumuzun bir safındaki pek çok polemikçinin her gün dile getirdiği sipsivri suçlama ve saldırılardan bol bol alıntı yapmış. Onların tek yönlü görüşüne katıldığı da her satırdan besbelli. Şu sonuç çıkıyor kitabın içeriğinden:
Türkiye'de vahim bir İslami faşizm tehlikesi yoğunlaşmakta. Birileri ülkeyi hızla o uçuruma sürükleme derdindeler.
Karşıtlarını ezerek başarılı da oluyorlar. Onlar dışımızdaki zalimler!
Bu sarsılmaz inanca sahip kesimde koyu bir nefret havasının bulunmasına da şaşılmaz.
"Öteki" tarafın o havadan kaynaklanan davranışlara tepki göstermesine, kimi zaman ölçüsü kaçan uygulamalarla karşılık vermesine şaşılır mı?
Ortada bir neden-sonuç sorunu var. Kimin kimden nefret ettiğini net görmek, o zehri azaltmaya çalışmak zorundayız.
***

Başörtüsü lafından hiç hoşlanmıyorum ama neylersiniz ki günümüz ortamında toplumumuzu çatlatan saçma ayrılığın en somut simgesi o. Katı gerçekleri önyargısız görmeye çalışalım:
Söz konusu simgenin karşıtı kesim ona kaygıyla, öfkeyle ve -evet!- nefretle bakıyor.
(İyi biliyorum, çünkü 16 yıl önce Bosna dönüşü Milliyet'te açıkladığım gibi "İslam'la barışıncaya kadar" ben de öyle bakıyordum.)
Başörtülüler başı açıklara nefretle bakıyor mu? Pek öyle bir şey görmüyorum. Şunu düşünün:
Bez bahanesiyle sınava sokmama zulmünü kim kime yaptı? Başı açıklara "Örtünüp de gelmezsen ömründen bir yıl gider" diyen oldu mu?
Standart yanıt malum: "Şimdi diyemiyorlar ama daha da güçlenince diyecekler."
Ona katılamıyorum. Tersine, doğal dengeler yerine oturdukça karşılıklı rahatlama olacağı, herkesin birbirinin yaşantısına daha az karışmak isteyeceği kanısındayım.
Elverir ki şu ara dışımızdaki gerçek zalimlerin gazına gelip içimizdeki zılgıt merakını azdırmayalım.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA