Diplomatik yağlı güreş meydanlarında en çok duyulan sözlerden biri şu ya da bu davranışın "kabul edilemez" olduğu. "Senin bu yaptığına göz yumamam" diye kükreyen kükreyene.
O biçim ültimatom verircesine konuşmanın ciddiye alınması için sözün arkasının gelmesi, "Davranışımı sürdürürsem ne yaparsın?" sorusuna verilebilecek caydırıcı bir yanıtın bulunması gerekir. Yoksa "laf" havada kalır.
Kavimlere ilişkin genelleme yapmak doğru değildir ama üst üste yığılan örneklerin o tür yargıyı kaçınılmaz kıldığı da oluyor. Arap yöneticilerin somut duruma 180 derece ters yönde nutuk çekebilme yetenekleri var.
Bir teki havalanamadan Mısır uçakları un ufak edilir, Mısır birlikleri apar topar kaçarken Abdülnasır radyoda "Zaferimiz muhteşem" diyebildi. Irak birlikleri Kuveyt'te dövüşmeden tepelenirken Saddam düşmanın bitirildiğini ilan etti. Mübarek bütün ülke nüfusu tarafından meydanlarda lanetlenirken "Halkım beni seviyor" diye övündü.
Genellikle diktatörlerin bir ilkeyi kabullenip tam tersini yapabilme imtiyazları oluyor zaten; çünkü sözleriyle eylemlerinin çeliştiğini söyleyecek muhalif bulunmuyor karşılarında. Hitler dünya barışı istediğini haykırarak sağa sola saldırdı, Stalin "Yaşasın komünizm" diye diye komünist katliamı yaptı, yamyam İdi Amin hukuktan söz ederek adam yemeyi sürdürdü.
Suriye diktatörü de bir yıldır boyuna "Öneriyi kabul ettim" diyor ve "kabul edilemez" yönlerde bildiğini okuyor. Şimdi roket ateşlenmesini bekler gibi nur yüzlü Kofi Amcanızın planının uygulanmasına üç gün kaldı, iki gün kaldı, bir gün kaldı diye geriye sayma yapmayalım saf saf.
Peki, ne olacak? Uyarıdan vazgeçmeyenler "Böyle giderse Şii-Sünni çatışması çıkar, şiddet artar, bölge büsbütün karışır" diye paralanıyorlar.
Gerçekçi düşünün, "kabul" edin: Öyle olacak.