Türkiye'nin en iyi haber sitesi
REFİK ERDURAN

Ruh kuantumu

Ruha, yani vücuttan bağımsız bir bilincin varlığına inanabilmeyi çok isterim. Ama aldığım kaskatı pozitivist eğitimin etkisini bir "Acaba?" ile aşmak bile çok güç.
İnanmamak da bir inançtır ya, kafamdaki o kalenin surları iki depremle sarsıldı bugünlerde.
Dr. Eben Alexander bir beyin cerrahı. Harvard Tıp Okulu dahil, en saygın akademik çevrelerde uzun yıllar çalışmış bir hekim. Bilim disiplinine yüzde yüz bağlı, fiziksel kanıt görmeden hiçbir şeye inanmamaya ahdetmiş bir uzman.
Menenjit krizi geçirip komaya girmiş, doktorlarının oybirliğiyle verdikleri raporlara göre beyninin herhangi bir tanım uyarınca bilinç içerebilecek bütün bölümleri yedi gün süreyle "ölü" kalmış. Ama kendisi o hafta boyunca bilincini yitirmediğini söylüyor ve bunu EEG, fMRI, PET gibi teknik araçların tanıklığıyla kanıtlıyor.
Yalnız, bildiğimiz bilinç değil söz konusu olan. Evreni ilk kez tümüyle görmeyi sağlayan, katıksız huzur veren, insan lisanıyla dile getirilmesi olanaksız bir farkındalık enerjisi. Einstein ve başka bilginler tarafından geliştirilen kuantum fiziğinin anlattığı, foton adlı ışık birimlerinin hem madde hem dalga gibi görünebildiği gerçeğiyle ilgili bir durum.
Benzer olayları ölüme gidip gelen pek çok başka insan da yaşamış, ama anlatamıyor ve kimseyi inandıramıyorlar. (Sanırım Metin Münir de onlardan biri).
Doktorun şaşkına dönen meslektaşları şimdi enselerini kaşıyarak düşünmekteler.

***

Kore'de 1952 yılında şehit düşen Albay Nuri Pamir en rahmetle andığım dostlarımdandır. Hem etkili asker, hem müşfik yürekli insandı. Çadırında sohbet ederken yatağının altındaki bavulu çıkarır, ailesi için Tokyo izninde aldıklarını gösterir, eşini ve çocuklarını ne kadar sevdiğini anlatırdı.
Şimdi Harp Okulu öğrencisi bir delikanlı onunla ilgili tez yazıyor. İki gün önce bilgi almaya geldi ziyaretime. Yanında Albay Pamir kadar güler yüzlü, zeki bakışlı, zarif bir kadın vardı: rahmetlinin kızı Puna Hanım.
Bol bol anı teati ettik. Duygu yüklü bir sohbet oldu. Dün de ondan mesajlar geldi. Yaşadıklarını sade ve vakur bir dille kâğıda dökmüş. Gözlerim yaşararak okudum.
Kore hükümeti tarafından oraya davet edilmiş 2003 Ekim ayında, beş yaşındayken ayrıldığı babasının mezarını 51 yıl sonra ziyarete. Kabrin başında onu 50 dakika yalnız bırakmışlar. Birdenbire şehitle konuşmaya başlamış.
Hayır, hayal değil. Beyninin oynadığı başka bir oyun da değil. Gerçekten konuşmuşlar. Babası sonradan doğrulanan pek çok şey anlatmış. Cephede yaşadıklarını da. Aralarında yalnız benim bildiğim, şimdi hatırladığım ayrıntılar var...
Ne dersiniz buna?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA