Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ERDAL ŞAFAK

Lozan tam uygulansaydı

Siyah ve beyaz dışındaki renklere pek iltifat etmemesiyle tanınan Prof. Dr. Baskın Oran yine yapacağını yaptı, "Vur deyince öldürdü."
Oran'ın eseri olan "Azınlık Raporu"ndan söz ediyoruz.
Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu'nun 78 üyesinden 24'ünün oyuyla kabul edilen "Azınlık Hakları ve Kültürel Çalışma Grubu Raporu"nda yer alan görüş ve önerilerin önemli bir bölümünü herhalde AB Komisyonu ve Verheugen bile dile getirmeye cesaret edemezdi.
Raportör olarak Oran'ın hazırladığı metinde örneğin vatandaşlık kavramının yeniden tanımlanması, "Türkiyelilik" üst kimliğinin benimsenmesi, "Türk"ün alt kimlik olması savunuluyor. Ulus devlet modelinin artık "çağdışı" olduğu iddia ediliyor.
Anayasa'nın "Türkiye devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçe'dir" maddesine karşı çıkılıyor. Değiştirilmesi teklif bile edilemeyecek bu maddenin "Devletin resmi dili Türkçe'dir" diye düzenlenmesi isteniyor.

Zorla azınlık yapmak
Bizce raporun en tutarsız bölümü azınlığın tanımıyla ilgili yaklaşımı. Bir yandan Lozan Antlaşması'nın bu konudaki hükümlerinin "daha özgürlükçü" yorumlanması tavsiye edilirken, bir yandan da insanları zorla azınlık yapmayı amaçlayan yepyeni bir tanım getiriliyor. Şöyle: "Azınlık, çoğunluktan kendini farklı hisseden ve bunu kimliğinin vazgeçilmez unsuru sayan kişidir."
Lozan Antlaşması'nın en geniş yorumu bile bu tanıma uymuyor. Çünkü Oran'ın "Daha özgürlükçü" yaklaşım gösterilmesi çağrısı yaptığı 38 ve 39'uncu maddeler, "Türkiye'de yaşayan herkes"in haklarını sayıyor. İşte söz konusu iki maddenin azınlık-çoğunluk farkı gözetmeden tüm Türk vatandaşlarına yönelik düzenlemeleri:
Madde 38 Türk Hükümeti, Türkiye'de oturan herkesin doğum, bir ulusal topluluktan olma, dil, soy ya da din ayrımı yapmaksızın hayatlarını ve özgürlüklerini korumayı tam ve eksiksiz olarak sağlamayı yükümlenir.
Türkiye'de oturan herkes, her dinin, mezhebin ya da inancın kamu düzeni ve genel ahlaka aykırı olmayan gereklerini, ister açıkça, ister özel olarak, serbestçe yerine getirme hakkına sahip olacaktır.

Sorgulanması gereken

Madde 39 - Din, inanç ya da mezhep farkı, hiçbir Türk vatandaşının yurttaşlık haklarıyla (medeni haklar), siyasal haklarından yararlanmasına ve özellikle kamu hizmet ve görevlerine kabul edilme, yükselme, onurlanma ya da çeşitli mesleklerde ve iş kollarında çalışmasına, sanayi ile uğraşmasına engel olmayacaktır.
Bütün Türk vatandaşlarının, gerek özel, gerek ticari ilişkilerinde, din, basın ve her çeşit yayın konusunda ve açık toplantılarda dilediği bir dili kullanmasına karşı hiçbir kısıtlama konulmayacaktır. Resmi dil mevcut olmakla birlikte, Türkçe'den başka bir dille konuşan Türk vatandaşlarına, mahkemelerde kendi dillerini sözlü olarak kullanabilmeleri için uygun kolaylıklar sağlanacaktır.
Aslında yeni azınlık kavramları geliştirmek yerine, Lozan Antlaşması'ndaki hakların kullandırılmamasının ağır sonuçlarını sorgulamak çok daha yararlı olur.
Örneğin, bu temel haklar çerçevesinde Kürtçe konuşmak, eğitim vermek, gazete-radyo-TV kurmak serbest bırakılsaydı, 1984- 1999 döneminin ağır bedelini öder miydik?
1955'te ve 1963'te Rum yurttaşlarımız Türkiye'yi terke zorlanmasaydı, İstanbul bugünkü kültürel sığlığa gömülür müydü?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA