Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ERDAL ŞAFAK

Şemdinli ve AB süreci

Dileriz, Şemdinli iddianamesi Türkiye'nin AB sürecine zarar vermez. Çünkü iddianameye yerleştirilen saatli bombanın psikolojik etkilerinin, bu süreçte bizi bekleyen reformlara karşı toplumun belli kesimlerinde var olan kuşku ve kaygıları kamçılaması olasılığından ciddi biçimde kaygı duyuyoruz

Şemdinli dosyasındaki son gelişmeler, ne yazık ki, hukuk devletine ve yargıya güveni zedeleyecek kuşkuları yoğunlaştırıyor.
Ayrıca hem yargının siyasallaşması, hem de siyasetin yargısallaşması tehlikesinin ipuçlarını veriyor.
Tablo şöyle:
Van Savcısı Ferhat Sarıkaya, Meclis Şemdinli Komisyonu Başkanı AK Parti'li Musa Sıvacıoğlu'ndan tanık Mehmet Ali Altındağ'ın ifadesinin tutanağını istiyor. Ama sadece Altındağ'ın. Diğer tanıklar onu ilgilendirmiyor.
Komisyon üyelerine dışarıya bilgi sızdırılmaması için yemin ettiren hukukçu Sıvacıoğlu da talebi hemen yerine getiriyor. Komisyona bile haber vermeden.
Daha sonra savcı, Altındağ'ın Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Yaşar Büyükanıt'ı suçlayan cümlelerini iddianamesine aynen aktarıyor. Onunla da kalmıyor; soruşturma yetkisi olmayan kişiyle ilgili hüküm beyan ederek suç duyurusunda bulunuyor. Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'ndaki "Lekelenmeme hakkı" ilkesini paspas yaparak.
Bu tabloya en doğru teşhisi dün Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Nuri Ok koydu. Yargıç ve savcılara yaptığı çağrıyla: "Siyasilerin gizli amaçlarına alet olmayın."
Bu çağrının ne denli hayati önem taşıdığı önümüzdeki dönemde daha iyi anlaşılacak. Birgün gerçek gündeme döndüğümüzde. AB sürecini hatırladığımızda.

Ev ödevleri ne olacak?
Her ne kadar gazetelerde tek sütuna inmiş olsa da AB yetkilileri 2005 İlerleme Raporu'nda vurgulanan uyarıları sıkça tekrarlamaya başladılar: "Reformlar yavaşladı."
Hatırlacaksınız, AB Komisyonu geçen Kasım'da yayınladığı İlerleme Raporu'na iliştirdiği belgeyle Türkiye'ye 230 ev ödevi verildi. 2 yılda yerine getirilmesi koşuluyla. İlk sırada ne var dersiniz? Sivil-asker ilişkileri. İstenenleri aktaralım:
* Ordu üzerindeki sivil kontrolü, AB'deki uygulamalarla aynı çizgiye getirmeyi sürdürmek. Sivil makamların, özellikle milli güvenlik stratejisinin oluşturulması ve hayata geçirilmesinde denetleyici işlevlerini tümüyle yerine getirebilmesini sağlamak. Güvenlik işlerinin yürütülmesinde daha çok sorumluluk ve şeffaflık sağlayacak adımlar atmak.
* Ordu ve savunma politikası ve bununla ilgili her türlü harcama üzerinde, parlamentonun tümüyle gözetimini sağlamak.
* Askeri mahkemelerin sivilleri yargılama yetkisini ortadan kaldırmak.
Ne yazık ki, Şemdinli iddianamesindeki bomba, AB'nin bu "olmazsa olmaz" beklentileri yönünde adım atmayı epey zorlaştırdı.
Şimdi İç Hizmet Kanunu'nun demokratik düzenle bağdaşmayan hükümleri nasıl ayıklanacak? Askeri Ceza Kanunu nasıl değiştirilecek? Askeri harcamalarda şeffaflık nasıl ileriye götürülebilecek?
Hele bu bombanın en ağır zararının Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök'ün ılımlı, AB süreciyle uyumlu çizgisine verdiği görüşü yayılırken...
İktidar bulutları dağıtmak ve umut tazelemek için vakit yitirmeden inisyatif almalı; AB ev ödevlerinin hiç değilse ikincisinden işe başlamalı: Yargı bağımsızlığı.
Sıvacıoğlu-Sarıkaya bağlantısının daha da zehirlediği siyasal ve yargısal alanı temizlemenin yolu Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun yapısının değiştirilmesinden geçiyor. Çünkü, Danıştay Başkanı Ender Çetinkaya'nın dün bir daha hatırlattığı gibi, "Hakim ve savcılar bağımsız olmadıkça, yargı bağımsızlığından söz edilemez."
İktidarın bu demokratik cesareti göstereceğini ummak istiyoruz.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA