Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ERDAL ŞAFAK

Londra'dan

Başbakan Erdoğan'la birlikte Londra'dayız. Hayır, gezimizin amacı ne genel olarak Arap Sokağı'ndaki başkaldırı, ne özel olarak Libya.
Burada zaten Libya krizi konusunda önceki gece geç saatlere kadar süren bir "Konferans" düzenlendi. 36 ülke ve BM, AB, İKÖ gibi uluslararası kuruluşları da sayarsanız, 40 kadar temsilci "Kaddafi sonrası Libya"yı konuştu, tartıştı, bir "Temas Grubu" oluşturdu.
Londra'daki konferansı tırnak içinde yazmamızın bir nedeni var. Ya da birkaç sorusu:
1- Ulusların ya da ülkelerin kaderlerinin, o ulusların veya ülkelerin çok uzağındaki kentlerde-başkentlerde belirlenmesine ezelden, yani aklımızın ermeye başladığı yaşlardan beri kuşkuyla bakarız.
2- Bu tür konferansların randevusunun genellikle, hayır ezici çoğunlukla Avrupa'da verilmesinden iyice işkilleniriz. Vietnam'dan İran'a, Kamboçya'dan Fildişi Sahili'ne Afrika'dan, Latin Amerika'dan Asya'ya kadar yakın geçmişin tüm kıtalardaki tüm silahlı ihtilafları, savaşları, iç-dış kargaşaları için çözüm arama konferansları hep Avrupa'da düzenlendi. Neden? (Not: Sadece Filistin-İsrail sorunu ile Bosna-Hersek krizi ABD'de masaya yatırıldı. Camp David ve Dayton anlaşmalarıyla. İkisine de şimdi diplomatik ve tarihi fiyasko gözüyle bakılıyor.)
3- Bir başka gerekçemiz kendi tarihimizden: Osmanlı'nın Duraklama Devri'nden bu yana "Avrupa'nın hasta adamı" yaftasıyla kaderimiz hep Avrupa'da konsültasyon, ardından da miras masasına yatırıldı: Viyana, Paris, Berlin, Londra, Sevr... Tutanaklarını her okuduğumuzda içimizde isyan ateşleri tutuşur.
4- Avrupa'daki o konferanslarda genellikle sorunun asıl tarafları ya da muhatapları yer al(a)mazlar. Ya çağrılmazlar, ya gitmezler.
Londra'daki gayriresmi adı "Kaddafi sonrası Libya'yı planlamak ve biçimlendirmek" olan konferansta da sorunun asıl muhatapları masada yoktu. Ne Kaddafi rejiminin temsilcileri ne Kaddafi'ye silahlı başkaldırının başını çeken Ulusal Geçiş Konseyi delegeleri. (Not: Konsey başkanı ya da sözcüsü Ahmet Cibril konferans günü Londra'daydı ama zirveye katılmadı ya da katılması uygun görülmedi.)
Bitmedi; ne sorunun veya çözümün doğrudan muhataplarından Afrika Birliği Örgütü temsil edildi o konferansta, ne de Arap Birliği.
Oysa Kaddafi rejimine karşı "Uçuşa yasak bölge", "Sivillerin korunması için gerekli tüm önlemlerin alınması" gibi yaptırımlar içeren BM Güvenlik Konseyi'nin o ünlü 1973 sayılı kararının üç meşruiyet temelinden ikisi bu iki örgütün, Afrika Birliği'nin ve Arap Birliği'nin omuzlarında yükseliyordu. (Not: Üçüncüsü kim oldukları, kimler tarafından temsil edildikleri, Libya halkının ne kadarını temsil ettikleri bilinmeyen "Direnişçiler", "Muhalifler" veya "Silahlı asiler"in "İmdat" çığlıkları.)
Bu sorunun bir de kalınca dosyanın en alt sayfalarında kalmış iki gerçeği veya sırrı daha var:
1- Afrika Birliği Örgütü en baştan Libya'ya askeri müdahaleye asla ama asla cevaz vermedi.
2- Arap Birliği Örgütü, Libya'da sivil ölümlerinin önlenmesi için "Uçuşa yasak bölge" ilanı önerisini azınlıkla aldı:
Örgütün 24 üyesi var. Kahire'deki karar toplantısına sadece 11 ülke katıldı. Onların da 2'si (Cezayir ve Suriye) ret oyu verdi. Yani, BM Güvenlik Konseyi'nin 1973 sayılı kararının meşruiyet temeli olan Arap Birliği Örgütü'nün çağrısı 24 üyeden sadece 9'unun oyuyla kabul edildi.
Örgütteki bu çatlak, bu kriz, bu kamplaşma zaten Londra Konferansı'nda da kendini gösterdi: Arap Birliği üyelerinden yalnızca 7'si temsilci gönderdi. Onların çoğu da Londra'daki büyükelçilerini görevlendirdiler. Başlarından savmak için.
Albay Muammer Kaddafi'yi günahımız kadar sevmiyoruz.
Ama Kaddafi'yi devirmek -hatta sürgünü kabul etmezse öldürmek veya Uluslararası Ceza Mahkemesi önüne çıkarmak- için, meşruiyeti kendinden, yani Batılılardan menkul bir oluşumu cepheye sürmenin, "Medeniyetler Çatışması" tezi yandaşlarının değirmenlerine su taşımasından, yaşıyorsa Usama Bin Ladin'e, öldüyse halefi Eyman El-Zevahiri'ye Afganistan ile Pakistan arasındaki bir yerlerdeki mağaralarında zil çalıp oynatmasından kaygı duyuyoruz.
Londra'dan herkese merhaba... Her şeye rağmen!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA