Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ERDAL ŞAFAK

Yarına hazırlık

Başbakan Erdoğan'la yaptığımız Strasbourg gezisinin ikinci ve son bölüm notlarını ve değerlendirmelerimizi de aktaralım.
Türkiye-Fransa ilişkileri Birinci Dünya Savaşı'ndan, daha doğrusu Georges Clemenceau'dan bu yana en kötü dönemini yaşıyor.
Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy bir yandan kapalı kapılar ardındaki görüşmelerde "AB ile üyelik müzakerelerinizi sürdürmenizden yanayız" diyor, bir yandan da "Tam üyeliğe götüreceği" gerekçesiyle 5 başlığın açılmasını engelliyor. Bu 5 başlığa AB Konseyi'nin Kıbrıs nedeniyle 8 başlığı askıya almasını, 6 başlığı da Fransa ve Almanya'nın el altından teşvikiyle- Rumlar'ın veto etmesini ekleyin... Ortada neredeyse müzakere edilecek başlık kalmadı.
Sarkozy ayrıca göçmen politikalarıyla, yabancı düşmanlığını körüklemesiyle ve Fransa'da çalışan, yaşayan Türkler'e vatandaşlık hakkı vermemesiyle de Ankara ile ilişkilerini gerdikçe geriyor.
Bitmedi; Sarkozy aslında Türkiye'nin AB üyeliğine sıcak bakan bakanlarını da baskıyla, gözdağıyla, safdışı bırakma tehditleriyle görüş değiştirmeye zorluyor.
Dışişleri eski Bakanı Bernard Kouchner'e Türkiye'ye destek veren tüm demeçlerini yalattı.
Avrupa İşlerinden Sorumlu eski Devlet Bakanı, günümüzün Dış Ticaret Bakanı Pierre Lellouche'a kabineye almadan önce Türkiye yanlısı tutumunda köklü değişikliğe gitmesini ve bunu kamuoyuna açıkça deklare etmesini şart koştu.
Şimdiki Dışişleri Bakanı Alain Juppe'yi Türkiye karşıtları safına geçirtti. O Juppe ki, Türkiye ile AB arasındaki gümrük birliği anlaşmasının altında imzası var.
Ancak Sarkozy'nin Türkiye karşıtlığını, hatta düşmanlığını, orta vadede büyük bir avantaj görüyoruz.
Fransızlar'ın ezici çoğunluğu (Yüzde 70'in üstünde) Sarkozy'den öylesine nefret ediyorlar ki, 2012 seçimlerinde onu sandığa gömdüklerinde, Fransa tarihinin en kötü Cumhurbaşkanı ile birlikte onun boyuyla orantılı politikaları da geçmişin kötü bir anısı olarak kalacak. Tabii o politikaların temel taşlarından biri, belki de birincisi olan Türkiye karşıtlığı da.
Bize göre Ankara şimdiden 2012 sonrasına göre pozisyon almalı. 2012 seçimlerinin olası galipleriyle şimdiden bağlantı kurmalı.
Olası galip belli: Sosyalist Parti'nin adayı.
Sosyalistler bugün partinin başında bulunan Martine Aubry'yi aday gösterirlerse sorun yok. Çünkü Türkiye ile müzakerelerin sürdürülmesinden yana olduğunu açık açık bildirdi. (Not: 2009 Mayıs'ında "Le Nouvel Observateur" dergisine verdiği demeç.) Türkiye ile AB arasındaki müzakerelerin sürmesi için ortada açılacak başlık bulunması gerekeceğine göre, Aubry'nin demecini Sarkozy'nin bloke ettiği 5 fasıla yol vereceği şeklinde yorumlayabiliriz.
Sosyalistler'in adayı günümüzün Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Dominique Strauss Kahn olursa, işimiz daha da kolay. Çünkü bizzat yaptığımız görüşmeden biliyoruz ki, Dominique Strauss Kahn, Türkiye'nin AB'ye katılmasından yana. Ayrıca tam bir İstanbul âşığı.
Türkiye nasıl Irak'ta, Libya'da, Mısır'da ve tüm taraflarla görüşüyorsa, nasıl ABD Kongresi'nde hem Demokratlar'la, hem de Cumhuriyetçiler'le diyalog içindeyse, Fransa'da da günümüzün iktidarının yanı sıra yarının iktidar kadrolarıyla da şimdiden ilişki kurmalı.
Hem 2012'den sonraki döneme hazır olmak için. Hem de bugün Sarkozy'yi pasifize etmek için...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA