Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SALİH TUNA

Mister yaldızlarınız dökülüyor

Sesli dinlemek için tıklayınız.

ABD'nin demokrasiyi araçsallaştırarak "ötekine" karşı adeta bir silah gibi kullandığını artık bebeler bile biliyor.
Peki kendi halkına karşı durum nedir?
Öncelikle Danimarkalı filozof Soren Kierkegaard'ın insanların tutarsızlığından yakınırken söylediği şu sözü aklımızda tutalım: "Sahip oldukları özgürlükleri asla kullanmadıkları hâlde sahip olmadıkları özgürlükleri talep ediyorlar. Düşünce özgürlüğüne sahipler, fakat ifade özgürlüğü talep ediyorlar!.."
Soru şudur: ABD'de (genelleyecek olursak, günümüzün "liberal demokrasilerinde") insanlar sahip oldukları ifade özgürlüğünü neyin karşılığında elde ediyorlar?
Bu soruya cevap bulamazsak, mahut sistemlerdeki "özgürlüğün" ne menem bir şey olduğunu da idrak edemeyiz.
Noam Chomsky, "rızanın imalatı" kavramı bağlamında bu sorunun altını çizerek, "ABD, ifade özgürlüğü açısından dünyanın en önde gelen ülkesi olduğu gibi, düşünce özgürlüğünü kısıtlama metotlarının verimliliği açısından da rakip tanımıyor!.." der.
Çelişik buldunuz değil mi?
Chomsky'ye göre bunun nedeni gayet açık: Bir ülke, elitlerin menfaatlerini korumak hususunda şiddete ne kadar başvurmazsa, insanların rızalarını "hür bir biçimde" almanın yollarını da o kadar fazla arar.
İtaatin şiddetle sağlanabildiği bir yerde insanların ne düşündüğünün önemi yoktur; itaat etmeleri yeterlidir.
Öte yandan, ABD gibi insanların "ifade özgürlüğüne" sahip olduğu bir ülkede, insanların ne düşündüğünü kontrol etmek de elzem hale gelir. Şayet birinin sesini kısamıyorsanız, o sesin (size göre) "doğru şeyleri" söylediğinden emin olmanız gerekir.
Özetle, ifade özgürlüğü ile düşünce özgürlüğü arasında neredeyse ters orantı vardır.
Chomsky, ABD siyasi geleneğini boşuna "Özgürlük altında düşünce kontrolü sistemi" olarak tanımlamıyor.
"Kabul edilebilir düşünceler spektrumu" içerisinde kaldığınız sürece müesses nizam, bırakın kendinizi ifade etmenizi kısıtlamayı, buna sizi teşvik eder. "Cari kamusal söylem" nasıl oluşturuluyor sanıyorsunuz!
Gelgelelim, internetin hayatımıza girmesiyle birlikte "çok sesli kültürün" kendisini göstermesi, (piyasaya uygun) "doğru şeyleri" söylemeyen seslerin de duyulmasını kaçınılmaz hâle getiriyor.
Lakin şuncağızı belirtmeyi de ihmal etmeyelim: İnternet ortamındaki ifade özgürlüğü, başlangıçta en çok Pentagon ve CIA tarafından desteklenmişti. Google'ın kuruluşunda DARPA'nın (Savunma İleri Araştırma Projeleri Ajansı) rolü herkesin malumu.
Pentagon ve CIA'nın söz konusu desteği, ABD'nin "demokrasi" seferlerinden elbette ayrı düşünülemez. Mesela, eski ABD Dışişleri Bakanlığı Siber Departmanı çalışanı Mike Benz'e kulak verecek olursak, söz konusu ifade özgürlüğü ortamı, tıpkı Arap Baharı'nda olduğu gibi, ABD'nin "düşmanı" olan ülkelerdeki "muhalif seslerin" duyulmasına imken tanıyordu. Dolayısıyla "rejim değiştirme operasyonları" için şiddet içermeyen fakat olağanüstü derecede etkili olan bir aygıttı.
Bugün artık "muhalif sesler" ABD ve kolektif Batı'da da duyulur hâle gelmeye başladı.
Önceleri ABD "rejimine" itiraz edenlerin sesi soluğu çıkmadığı için "ifade özgürlüğünü" kısmaya da lüzum kalmazdı.
Özellikle "Gazze soykırımına" karşı Batı'da yükselen "ifade özgürlüğü" artık "antisemitizm" söylemiyle susturulamayacak aşamaya geldi.
Sizin anlayacağınız, ABD ve kolektif Batı'da bazı sesleri direkt kısmak mecburiyet hâline geliyor.
Bu da küresel sistemin "ifade özgürlüğü" yaldızının da döküleceğinin göstergesi.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA