Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Kadın dönektir, rüzgârda tüy gibi..

1851 yılı mart ayının ilk günleri.. Venedik'te ünlü La Fenice operasının müdürü fena halde telaş içinde.. 11 Mart gecesi, Büyük Verdi'nin merakla beklenen operası ilk defa sergilenecek.. Orkestra, solistler ve koristler haftalardan beri hazırlanıyorlar.. Büyük usta, yazdıklarını peyderpey operaya gönderiyor.. Provalar öyle yapılıyor.. Mart başında hemen her şey tamam, ama Dük'ün aryası ortalarda yok.. Ne sözleri, ne müziği.. Müdür haberci üstüne haberci yolluyor.. Çıt yok.. Telaş bin.. Müdür bu defa kendisi koşuyor Verdi'nin kapısına..
"Yarın akşam açıyoruz perdeyi.. Arya hâlâ yok.. Rezil olacağız.." "Telaşlanma" diyor Verdi.. "Şarkı hazır, ama yarından önce kimse görmeyecek. Bu öyle bir melodi ki, anında senin salonundan sızar, tüm Venedik'e yayılır. Millet ıslıkla çalmaya başlar. Galadan önce sihir bozulur.."
Müdürün aklı yatmaz ama, yapacak şey yok..
Galaya birkaç saat kala, Verdi elinde notalarla bizzat gelir.. Orkestraya bizzat dağıtılır. Şarkı tenorun önüne konur.. Seyirciler kulise doluşmaya başlarken, prova devam etmektedir.
Verdi'nin ne kadar haklı olduğu ertesi gün anlaşılır.. Venedik sokaklarında ve kanallarında delikanlılar şarkıyı bağıra çağıra söylemekte, ya da ıslıkla çalmaktadırlar..
"La Donna e mobile.."
Yüz sene sonra.. 1955 mi, 56 mı tam hatırlamıyorum..
Geçen hafta içinde kaybettiğimiz Aydın Gün'ün rejisiyle, Verdi'nin Rigoletto'sunu ben seyrettim Ankara'da... Orta son öğrencisi..
O zaman operalar Türkçe oynanırdı Ankara'da..
..Ve ertesi gün okulda teneffüs aralarında bağıra çağıra ayni aryayı ben söylüyordum bu defa, bet sesimle..
"Kadın dönektir, rüzgârda tüy gibi.. Düşünceleri hep değişir.."
Şarkının ilk söylendiği andan itibaren ulusal marş hızıyla yayılmasının sebebi müziği miydi tek başına, yoksa sözleri de etkili oldu mu, hep düşünürüm..
"Kadın dönektir, rüzgârda tüy gibi
Düşünceleri hep değişir..
Daima tatlı
Güzel yüzlü Ama gülüşü de gözyaşları da
Hep yalandır."
"Öyle midir gerçekten" diye düşünüyorum günlerdir..
Cumartesi günü yanımızdaydı.. En çok da ona takılmayı severiz, cumartesi kahvaltılarında.. Takılıyorduk durmadan ve o durmadan ağlıyordu..
Ayrılmışlardı. Daha doğrusu terk edilmişti.. Ama onun için bitmemişti hiçbir şey belli..
Ağlıyordu durmadan.. Hele de bırakıp giden sevgilinin adı geçtikçe..
Ne var ki çok değil, iki sadece iki gün sonra bir başka aşkın kucağında nasıl mutlu olduğunu, nasıl güldüğünü gördük..
Hangisi yalandı..
Göz yaşları mı, kahkahalar mı?..
Yoksa Verdi'nin dediği gibi ikisi de mi?..
Ya da ikisi de doğruydu da, yalan olan "Kadın" mıydı?..
Onu bırakıp gidenle, yeni gelen arasında "Erkek" olmaları dışında tek ortak yan yoktu.. Fizikleri de, kimyaları da o kadar farklıydı ki iki adamın.. Görünüşleri, yaşam tarzları, zevkleri, düşünceleri.. Yani bir erkeğin dikkate değer hangi kalitesini alırsanız alın, durum hep taban tabana zıttı..
Benim hayatımda en uzun kalan, en sevdiğim iki kadın da birbirlerine taban tabana zıt tipler, kişiler ve kişiliklerdi, tamam.. Ama ikisinin arasında tam 16 yıl vardı.. İki gün değil..
Peki o zaman?..
O zaman mesele, onun kadın olması mıydı?..
La Donna e mobile, yani!..
(9 Aralık 2007'de yayınlandı)

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA