Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Önceliklerin de önce olanları var..

Betül Altın "Öncelikler" yazıma hoş bir not yollamış.. "İnsanın sevdiğini, ya da sevildiğini bilebilmesi için sadece bunu ölçüt kabul etmemesi gerekir bence.. Size göre benim sevdiğim kişi, maç gününde yaptığım sinema teklifini reddederse beni sevmemiş olacak. Peki insanın sevdiğinden önce yaşadığı hayatta edinmiş olduğu bir takım alışkanlıkları ne olacak?. Maç hastası bir insana maç günü 'Hadi bu akşam sinemaya gidelim' demek bana göre onun özgürlüğünü kısıtlamaktan başka bir şey değildir. Bunu kabul etmemesi beni sevmediği anlamına gelmemelidir.."
Mantıklı değil mi okuyunca?.. Ama acaba öyle mi?..
Pekala Sevgili Betül, bunu kabul etmemesi seni sevmediği anlamına gelmez.. Tamam.. Ya kabul etmesi ne anlama gelir, onu bir düşünsene..
"Bu adam 40 yıllık maç hastası ama ben sinemaya gidelim deyince düşünmedi bile 'Peki sevgilim' demek için" ne anlama gelir, hadi onu düşün?..
Sevgili Betül, daha önce yazmıştım..
Hem de gençlik yıllarımda 3 gün için Paris'e gidiyordum.. Kız arkadaşım "Yarın gece sinemaya gidelim" diye telefon ettiğinde ona "Ama ben yarın sabah Paris'e uçuyorum" demedim.. "Harika" dedim.. Sevgilim de değildi o zaman.. Arkadaşımdı sadece.. Telefonu kapayıp, seyahat acentasını arar ve "Biletimi bir gün erteleyin" derken, Paris gezimi üç günden ikiye indirirken, anladım işte tam da o zaman, o kızın benim için ne ifade ettiğini..
Boş zamanlarda, yapacak başka şeyi olmayınca, herkes, herkesle buluşur.. Özel insanların, özel oldukları ne zaman ortaya çıkar?..
"Berber randevum vardı.. Kızlarla toplanacaktık. Benim başka sözüm, planım vardı" demedikleri zaman.. "İki elim kanda.. Ama sen istedin ya, her şey biter, gelirim" diyorsa, onun için özelsiniz demektir..
"Peki" demeden önce soruyorsa "Ne var, ne yapacağız" diyorsa, "Film güzel, konser müthiş, tiyatro enfes" diye davetinizi kabul ediyorsa, size değil, filme, konsere, oyuna gidiyordur..
Bu ölçüt tek değildir tabii Betül.. Ama en şaşmaz olanıdır..
Tabii karşıtı da var..
Sevdiğinin ne kadar maç hastası olduğunu bile bile, maç saatinde sinema teklifi yapıyorsan, o zaman da sen kendini bir yoklamalısın, onu ne kadar sevdiğine dair..
Holly de, ben de çalışıyoruz.. Bir pazarımız var beraber geçireceğimiz.. O zaman maçlar da gündüz..
Bir pazar öğleden sonra maç hazırlığı yapıyorum.. Baktım elinde bir minik çanta.. İçinde iki sandviç, biri peynir, öbürü salamlı.. Bir minik termos, içinde sıcak kahve.. Elleriyle hazırlamış..
Ankara kışları buz gibidir.. Döndüm geldim ki, salondaki masayı donatmış.. Sıcak çay elektrikli ızgaranın üzerinde demleniyor. Etrafı, kendi eliyle yaptığı tatlı tuzlu atıştırmalıklarla dolu.. "Üşümüş, acıkmışsındır" dedi..
Her pazarımız böyle geçti.. Her maça o minik çanta ile uğurlandım, her maç dönüşü o sıcak masayla karşılandım..
Bu Holly, bir pazar "Bugün gitme" deseydi, "Neden" demezdim. Gitmezdim.. Çünkü bilirdim ki, o gün bana ihtiyacı var.. Olmasa söylemezdi..
Anlatabildim mi, Sevgili Betül..
Maça gitmezdim!. Paris'e gitmediğim gibi..

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA