Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Gazetemden seçmeler ve notlarım!.

Cuma sabahı kahve masama gazetemi yayarken, kafamda ne yazı konuları vardı, hafta sonu için.. "Onlara biraz nasıl keyif, neşe veririm" diye düşünmüştüm gece boyu..
Gazetemi okumaya başladım.. Tabii ön sayfayı çabuk atlayarak. Ön sayfaların hiçbirinde oyalanmıyorum. Çünkü bir gün evvel haber kanallarından her şeyi öğreniyorum zaten.
Eeee!.. Seçim sath-ı mailindeyiz.. Bu eski laftır. Eğik düzlem demek. Yukardan bıraktınız mı aşağıya hızlanarak iner ya.. Seçim yaklaştıkça da heyecan, hırs ve tabii öfke de artar. Eski Bab-ı Ali dönemin adını böyle koymuştu.
"Seçim sath-ı maili.."
"Sath-ı mail" de bana hep, Fahir Armaoğlu hocamı hatırlatırdı.
Şiir gibi anlatırdı Siyasi Tarihi, Mekteb-i Mülkiye'de bize..
Bir lafı afiş gibi yazılmış ve kantin duvarlarına asılmıştı. Bütün tüllap, ezber bilirdik.
"Tilsit'te en yüksek noktasına varan Napolyon'un ikbali, Erfurt'tan itibaren bir sath-ı mail üzerinden idbara kayacaktır.."
Bakar mısınız?.
Siyasi Tarih mi, Fuzuli Divanı mı?.
Neyse.. Bir açtım iç sayfaları.. Oku oku bitmiyor.. Günaydın eki de öyle.. Nerdeyse işe geç kalacaktım..
Dedim ki, "Boş ver kafandakileri.. Otur bu okuduklarından söz et, pazar keyfi olsun, okurlara..
Buyrun, cuma gazetemden notlar..

***
İlk kendi yazımı okurum ya, kahvemi içerken.. Kendi yazımı okumaz olduğum gün, yazmayı bırakacağım. Bana keyif vermeyen yazı okura niye versin ki.
Mehmed, Bir Cihan Fatihi yazımda, felaket senaryo ve çekimi sorumlu tutmuşum, çöküşte.. Ama medyanın rolünü eksik bırakmışım. Her gazetenin TV sayfası var.. Bizde Yüksel kardeşim. Yazılarının tiryakisiyim.
Ne var ki, hepsi günlük notlar, kısa haberler yazıyorlar. Ama ciddi eleştiri yok.
Bir de "Bu kadar emek harcanmış, kıymayalım" düşüncesi var hepsinde..
Hayır.. Eleştirmen böyle düşünmez. Düşünmemeli..
Gidin New York'ta, Londra'da bir bakın milyonlar harcanıp, aylarca hazırlanılan bir oyunu medya nasıl ilk temsilden sonra doğruyor ve sahneden kaldırılmasına sebep oluyor..
Fatih rezilliğinin başına daha ilk bölümden sonra çökseydik ve "Bu ne rezillik" deseydik ağız birliği ile, ikinci bölümde biter, ya da ikinci bölüm yayınlanmazdı.
Keyifli bir TV sayfası, köşesi yapmak bir şey, TV eleştirmeni olmak başka şey. Birincisi magazin. İkincisi, yapımcısından figüranına diziye katkısı olan herkesi tir tir titreten bir "Uzman" eleştirisi.. İkinci bizde yok. Olsa Mehmed, Bir Cihan Fatihi ikinci haftada biter, ya da adam olurdu.
***
"Üsküdar'da trajikomik kaza!." Editörümüz Bekir Yeniay bu başlığı atmış tek sütunluk habere..
"Tek sütun!."
Hayır.. Mükemmellik ayrıntıda gizlidir. Ben editörü tek sütunluk başlıkta seçerim.
Haberi okudum. Adam sathı mailin tepesinde el frenini çekmeden arabadan inmiş. Araba geri geri hızlanarak kaymış. Sonra bir bahçe duvarına çarpıp durmuş. Hepsi o. Arabada biraz hasar.. O kadar.
Peki burda trajik olan ne, komik olan ne Bekir Kardeşim?.
Haberin içinden bir cümle.
"Aracının başına gelen (sürücü) Mahmut Önal şok yaşadı."
Ne yapmış şok yaşayınca..
Aynen okuyorum..
"Acı bir olay yaşanmadığına sevinen Önal 'Cana geleceğine mala gelsin' dedi."
Habere imza atan Furkan Kara kardeşim bunlar şok geçiren bir adamın mı, yoksa, fevkalade sakin, soğukkanlı ve düşünceli bir insanın sözleri mi, Allah için söyle!.
Klişe laflar, klişe başlık işte yazanı da yapanı da böyle zor duruma düşürür. Okuyanı da güldürür.
***
Spor sayfamız.. Dün yazmıştım ya, 8. kez Avrupa Şampiyonu olan Rıza Kayaalp'e medyanın nasıl kayıtsız kaldığını.
En dipten minnacık haber yapmışlar.
"Rıza Kayaalp'e sıcak karşılama.."
Sevindim, hemen okudum. "Sıcak karşılama" neymiş biliyor musunuz?.
Dağıstan'dan dönen Greko Romen Milli Takımını Ankara Havaalanında Rıza'nın işçi olarak çalıştığı ASKİ'nin spor kulübünün yöneticileri ve sporcuların yakınları..
Yani durum, başlıktakinin tam tersi..
Sekizinci kez Avrupa Baş Pehlivanı olan Rıza'yı karşılayan, marşılayan yok!.
***
Sabah'ın düzenlediği Uluslararası Futbol Ekonomi Forumu'nda konuşan Spor Toto Teşkilatı Başkanı Mehmet Muharrem Kasapoğlu, yasadışı bahislerin 40 milyar lira olduğunu söylemiş. Yasadışı bahisleri, genelde Kuzey Kıbrıs Kökenli mafya şirketleri internet üzerinden oynatıyor ve ben yıllardır, Ulaştırma, Adalet ve İçişleri bakanlıklarını uyarıyorum.
Wikipedi kapattık, ama bu yasa dışı sitelerin Allahın günü cebimize girmesine engel olamıyoruz.
İşte Başkan "40 milyar yurt dışına kaçıyor" derken cebime düşen, alay eder gibi düşen mesaj..
"+90 506 149 .. .. En yüksek oranlar, zengin casino, poker içeriği ve birbirinden heyecanlı turnuvalar Sekabet'in sınırsız dünyasında sizi bekliyor.
www.sekabet2 bilmemkaç.com.
Yani "Ocak söndürüyor" diye ülkemizde casinoları yasakladık. Yüzbinlerle turist ve milyarla dolardan vazgeçtik. Şimdi Kıbrıs'ta yerleşik mafya, ülkemi soyuyor.
Koskoca medyamın da gıkı çıkmıyor. Dördüncü Güç medya öyle mi?.
***
Ebru Gündeş damardan girmiş.. Günaydın haberimiz. Damardan nasıl girmiş?. Günay'da, İstanbul'un kalan son gece kulübünde salonu dolduranlara sadece arabesk söylemiş.
Emel Sayın'ın vokalisti olduğu günden beri bayılırım Ebru'ya. Günay en sevdiğim yerdir. Ama işte bu "Acılı arabesk" işte bu "Damardan girme" benim nefret ettiğim şey. Ne Ebru'ya tahammül ediyorum artık.. Ne de Günay'a..
Benim alaturkam yok.. Benim Anadolu türkülerim yok. Pop desen zaten bitti.
Oysa TRT Müzik'te izliyorum.
TRT'nin kadrolarında ne Behiyeler, ne Muazzezler, ne Emeller var.. Ama nerde gösterecek, nerde duyuracaklar kendilerini..
Meğer Fahrettin Aslanmış Türk Müziğini ayakta tutan!.
***
Yüksel Aytuğ kardeşim "Ağır Çekim" lafına takılmış. "Ağır çekim yoktur. Ağır gösterim vardır" diyor. Haklı.. Haklı da, eskiler "Galat-ı meşhur lisan-ı fasihten evladır" derlerdi.
Galat-ı meşhur, devamlı yanlış kullanılan deyimlerin, doğrunun yerini almasıdır.
Evrak mesela aslında çoğul bir kelimedir. Ama biz "Evraklar" deriz.. Evlat da, velet'in çoğuludur aslında. Ama biz Evlat ve Evlatlar deriz.
Ağır Çekim bir Galat-ı Meşhur Yükselcim.. Kader utansın.
Ama yazında muhteşem bir doğru var.
"70 dakikada tüketmeniz gereken dizi, gereksiz ağır gösterim sahneleriyle 90 dakikaya uzayınca, ömrünüzden eksiliyor.."
Mehmed, Bir Cihan Fatihi tam da buydu işte.. 30 dakikaya sığacak dizi, 180 dakikaya uzayınca, her izleyenin ömründen 150 dakika, yani 2.5 saat çalıyordu.
Yani 6 bölümlük dizi izleyenlerin ömürlerinden tam 15 saati aldı, götürdü, çöpe attı.
***
Yaşa Dr. Halit Yerebakan!. Yaşa sen!.
"Sağlıklı Günler" sayfamızda "10-15 dakika gülerek 50 kalori yakabilirsiniz" demiş.. Diyeceği en güzel yerde demiş. Sabah'ta, yüzlerce çalışanının asansörde, merdivende, kapıda, koridorlarda karşılaştıklarında tebessüm bile etmedikleri, hep somurtuk durdukları Sabah'ta yazmış bu satırları.
Gülmek ayrıca stres hormon seviyesini düşürür, iyi kolesterolü artırırmış. Damar iltihabına da iyi gelirmiş..
""Unutmayın.. Güldüren dostlar ömrünüzü uzatır" diyor.
Yani!.. "Gülün.. Güldürün" diyor Tıp bilimi..
Asansöre asık suratla binen, biner binmez de önceden binenlere sırtını dönüp duran, ya da kafasını hemen eline yapışık telefona eğenler okudunuz mu, kendi gazetenizi..
Doktoru okurken Sevgili Kardeşim Yavuz Seçkin gözümün önüne geldi. 1999'dan 2 binlere geçtiğimiz dönemde TRT'de "TelePazar" yapardık, canlı yayın. 3.5 saat!.
Yavuz o yayının komedyeniydi. Ağbisi Coşkun yakın arkadaşımdı. Programı öğrenince "Yahu benim çok yetenekli bir kardeşim var" dedi. "Hemen bana yolla" dedim. Geldi Yavuz.. Taklitler yaptı.. Harika.. Derhal kadroya aldık. Hakan ile Utku metinleri yazıyor, Yavuz harika taklitlerle stand up yapıyordu. Efsane oldu.
İşte o Yavuz bir gece evvel TRT Müzik'te karşıma çıkmaz mı?. Taklitlere başlamaz mı?. Bir de "Ünlü Gülmeler"e başlamaz mı?. Arada benim gülmem de var.. "Hıncal Ağbi" dedi.. Aynen ben..
Yahu nasıl özlemişim Yavuz'u da, taklitlerini de.. 20 yıl dile kolay. Ama Yavuz eskisinden de harika..
***
Efendim Mert Vidinli "Anahtarlık Kadınlar" demiş.. Bazı erkekler gece çıkarken yanlarına bir kadın alırlarmış. "Erkeklerin araba anahtarlığının yanına taktığı aksesuar gibi" demiş Mert. Sosyetede öyle olmuş laf..
Peki haksız mı?.
Taa bizim zamanımızda vardı, kapılarda "Damsız girilmez" yazısı. Girilse de, itibar edilmez, en arka sıralarda yer verilirdi. Yazdım ya.. Bir "Dam" bulurduk mutlak gençliğimizde ve peşine takılırdık. Bize kapı açardı o.. Yani "Anahtar" olurdu.
Kadın ve Anahtar ilişkisini bir de gençlik kafelerinde görürdük.. Biri tek başına gelir, elinde salladığı araba anahtarını büyük şangırtı ile masaya fırlatırdı. Mercedes, ya da BMV anahtarlığı.. Az sonra o masaya birileri düşerdi mutlak. O devirde arabası olmak havaydı. Yürüyerek geldiği pastaneden arabaya binip gitmek de..
Ayşem (Özyılmazel) kardeşim Mert'in deyişine kızanlardan. Günaydın'a kocaman yazmış..
Yahu kızma.. "Anahtarlık kadınlar" var da ATM erkekleri yok mu?. Gece kulüplerinde aç kurt gibi bekleyen orda ayarttıkları erkekleri, Çiftlik Bank'tan daha fena soyan kadınlar?. "Kafa koparan kadınlar" lafını hiç duymadın mı, Ayşem!.
Her şey karşılıklı..
***
Funda Karayel "Müzik Yarışmasında Kadının Gücü"nü yazmış.
Bir defa alkış, yıllardır tek başına "Liseler Arası Müzik Yarışmasını" yaşatan Serhat Hacıpaşalıoğlu'na..
1960'larda Milliyet Magazin Müdürü Doğan Şener kuzenim ve Halkla İlişkiler Müdürü Necdet Günkut kurmuşlardı bu yarışmayı. M. Ali Birand da sunardı. Kimleri, kimleri kazandırdılar Türk Hafif Müziğine, solist ve enstrümantalist olarak.
Serhat'in tek başına 21. yılına getirdiği yarışmada Sema Nur Alan adlı vokalist kızımız harikalar yaratmış.
557 lise sahneye çıkmış. 14 şehirden 57 ekip finale kalmış. Sema Nur, bunların içinden çıkmış işte..
Peki, nerde nasıl izleyeceğiz, Sema'yı..

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA