Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Bir yumrukta Oscar!..

94. Oscar Gecesi, En İyi Erkek Oyuncu seçilen Will Smith'in sunucu komedyen Chris Rock'a attığı bu müthiş tokatla hatırlanacak.
Chris Rock, bir rahatsızlık yüzünden dökülmeye başlayan saçlarını sıfır numara tıraş ettiren Jada Pinkett Smith'in kelleşen kafasıyla ilgili bir şaka yapınca, Will en ön sıradaki yerinden sahneye fırlamış ve Chris'e aynen böyle vurmuş, yerine geçtikten sonra da "Bir daha karımın adını o 'F.cking' ağzına almayacaksın" diye bağırmıştı.



Will "En İyi Erkek
Oyuncu" ödülünü alırken özür diledi ama, laf ağızdan, tokat elden bir defa çıkmıştı artık..
94. Oscarlar ile ilgili iki yazım var sayfamda.. Birincisi, Los Angeles'ta, Hollywood'da, törenin yapıldığı Dolby Tiyatrosu'nun şehrinde yaşayan kıdemli gazeteci dostumuz Safter Yılmaz'ın, "Oscar Öncesi"ni anlatan yazısı..
İkincisi, Foça'da gece yarısından itibaren töreni izleyen Ünal Özüak'ın uykuya yatmadan önce sabahın erken saatlerinde kaleme alıp yolladığı, "Oscar Sonrası" diyebileceğim yazı..
İkisine de teşekkürlerimle..

***


Safter Yılmaz/Oscar Öncesi
HOLLYWOOD'DA KADINLARIN YOLU UZUN...
Amerikan Film Akademisi'nin Oscar denen 94. yıl ödülleri, iki kadın yönetmenin yarışması.. Yılın en iyi film ödülünün iki favorisi de kadın.. "CODA" ve "The Power of the Dog" filmlerinin senaryo yazar ve yönetmenleri Sian Heder ile Jane Campion... Bu Oscar tarihinde üçüncü defa oluyor.. Bir kadın yönetmenin filminin yılın filmi seçilmesi artık garanti gibi.. Ancak şunu da belirtmek lazım.. Oscar tarihinde şimdiye kadar sadece 15 kadın yönetmenin yapıtları yılın filmi ödülüne aday gösterilmiş durumda.. Halbuki Steven Spielberg'in tek başına 12 adaylığı var.. Anlayacağınız, kadınların kendilerini ispat etmeleri için daha çok çalışmaları gerekli..
Hollywood'u kuran tarihi stüdyoların nal topladığı 94. Akademi Ödülleri'nde favori olan iki film, ilk olarak sinemalarda değil de "Streamer" denen televizyon ekranında gösterime giren filmler.. Akademi bunları daha önceki yıllarda aforoz etmişti.. Ancak şimdi tam teslim olmuş durumda.. Netflix'in eşcinsel temalı "western" filmi "The Power of the Dog" karşısında Apple TV+'in göz yaşartıcı dramı "CODA"dan biri 9487 Akademi üyesinin oylarını paylaşacaklar..
Avustralya'nın Sydney şehrinde yaşayan Jane Campion 28 yıl önce "The Piano" filmi ile yönetmen ödülünün favorisi iken karşısına Steven Spielberg çıkmış ve "Schindler's List" ile bunu engellemişti.. Bu yıl da Spielberg aday yönetmenler arasında, ancak favori durumda değil.. En iyi film ve yönetmen ödülleri iki kadın arasında paylaşılacak.. Jane Campion'un Yeni Zelanda'nın en ücra bir köşesinde çektiği western filmine Hollywood'da en çok itiraz edenler, ünlü kovboy yıldızları oldu.. Filmi 1960'ların "Spagetti Western"lerine benzeten Sam Elliott ile Jane Campion bir toplantıda kapıştılar bile..
Kadınlardan bahsederken şunu da belirtmek lazım.. Geçen yıl gösterime giren 250 filmin sadece yüzde 17'sini kadınlar yönetmiş durumda.. En çok gişe yapan 100 filmin ise yüzde 12'sini.. Görüldüğü gibi Hollywood'da kadınların daha çok yol alması gerekli..
Her şey bir yana, Akademi üyelerini en çok düşündüren Oscar gecesinin ABC kanalındaki yayınının ne kadar ilgi göreceği.. Geçen yıl sadece 10 milyon kişi izlemişti.. Bir yıl önce ise bu 26 milyondu.. Kovid-19 ile birlikte ödül yayınları eski ilgisini kaybetmiş durumda..
94. Akademi Ödülleri'ni kazanacaklar bence şunlar olacak:
En İyi Film: The Power of the Dog (CODA kazandı)
Yönetmen: Jane Campion (The Power of the Dog / Doğru)
Erkek Oyuncu: Will Smith (King Richard / Doğru)
Kadın Oyuncu: Jessica Chastain (The Eyes of Tammy Faye / Doğru)
Yardımcı Erkek: Troy Kotsur (CODA/ Doğru)
Yardımcı Kadın: Ariana DeBose (West Side Story / Doğru)
Selam ve sevgiler..

***

Ünal Özüak/Oscar Sonrası
WİLL SMİTH BİLEĞİNİN GÜCÜYLE KAZANDI
Pedro Almodovar'ın on yıldır beklediğim "Paralel Anneler" filmini en iyi yabancı film adayı yapmamalarına gönül koymuştum ama "Oscar'a küsülmez" dedim. Geçen yıl tarihinin en düşük reytingini gören Oscar Ödülleri törenini yerimde, Foça'da sıkı film seyredicisi olarak izledim. Sıcağı sıcağına paylaşıyor, gün ağarırken yazıyorum.
"Hele şükür.. Pandemi, sunucu krizleri, ırkçılık reformları derken üç senelik bir nadas döneminin sonuna gelen Akademi Ödülleri'ni kazananlara takdim eden Kevin Costner, Lady Gaga, Anthony Hopkins, Zoe Kravitz, Daniel Kaluuya gibi ünlüler zarfların içindekileri okuduktan sonra, 94 yıldır bizi alıştırdıkları şekilde, '... and Oscar goes to/ve Oscar gider..' dediler ve Oscar heykelcikleri sahiplerine gitti" diye başlayacağım yazıya yukarıdaki başlığı neden attığımı anlatayım önce..
Schumer, Wanda Sykes ve Regina Hall kadın komedyen üçlüsü, Hollywood'un bütün ikonlarıyla inceli kalınlı dalga geçerek salonu kahkahaya boğarken, erkek komedyen tek espriyle ortalığı karıştırdı.
King Richard filminde tenis efsanesi Serena ve Venus Williams kardeşlerin babası rolünde, yaşanmış Amerikan rüyasını gerçekleştiren adamı oynayan Will Smith, Venus ve Serena kardeşlerin Beyonce şarkısıyla yaptıkları açılışla gecenin adamı olacağı apaçık ortadayken, bir mafya babası gibi davranıp eşi hakkında şaka yapan Chris Rock'a kızıp sahneye koşarak sunucu komedyeni yumrukladı. Büyük soğukkanlılıkla geçiştirilen olay sonrasında Smith, En İyi Erkek Oyuncu ödülünü alınca bu başlık da vacip olmadı mı, sizce de..
En İyi Yönetmen ödülü pozitif ayrımcılık yapılarak, stilize bir atmosfer yaratarak vahşi batıyı alışılmışın dışında yorumlayan bir western olan "The Power of the Dog" filmiyle daha önce Piano (1993) ile adaylığı olan ilk kadın yönetmen Jane Campion'a gitti. Böylece Campion, Spielberg'den 1993 Oscarı'nın intikamını da aldı.
İşitme engellileri konu alan, 2014'te yapılmış Fransız filmi La Famille Belier'in İngilizce versiyonu olduğundan eleştiri alan CODA'nın En İyi Film olması hiç olmadı bence.
Steven Spielberg de West Side Story/Batı Yakasının Hikâyesi'ni yeniden çekiminde anılarımızdaki film kadar başarılı olamadı ama Ariana DeBose, En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu'yu aldı.
En İyi Kadın Oyuncu dalında, 2000 yapımı belgesele dayanan, Michael Showalter tarafından yönetilen 2021 Amerika yapımı biyografik drama The Eyes of Tammy Faye filminde hiçbiri En İyi Film adayı bir yapımda yer almamış diğer adaylar arasından sıyrılan Jessica Chastain, çok başarılı ve göz kamaştırıcı güzellikteydi.

***


DOST ACI SÖYLER BURAK!..
Gerçek dostları o gece, hatta öncesinde Burak Elmas'a en olumlu tavsiyeyi yaptılar..
"İstifa et. Mali Kongre'de ibra alır, yeni seçim tarihini açıklarsın.
Kısa süreli başkanlığında Galatasaray'ı yönetmenin bir 'Ekip' işi olduğunu öğrendin. Kimsenin adını bilmediği, yolda görse tanımadığı için selam bile vermediği adamlardan kurduğun ekibin, ayrıca başlar başlamaz iki de fire verdi.
Bu defa daha güçlü bir ekip kurar, önemli kararları tek başına değil, bu ekiple alır, daha güçlü, daha güvenilir, dolayısı ile daha başarılı bir takım oyunu görüntüsü ile yeniden seçilirsin. O zaman bu defaki korkunç hatalarından da ders almış olacağın için, Galatasaray'ın gelmiş geçmiş en iyi başkanları arasına adını yazarsın.." Burak bunların hiçbirini dinlemedi.
Usul olarak rezil bir kongre yapıldı. Konuşmalar gece yarısını geçtiği halde bitmedi. Seçimler sabaha karşı başladı..
Başlangıçta salonda 3 bine yakın üye vardı ki, iyi rakamdı. Ama oylama 14-15 saat sonra başlayınca çoğu gitti.. Kalanların "Amaçları Burak'ı göndermek olan" kilit oylar olması doğaldı. Öyle de oldu.
İbra edilmeyen Burak, mayısta yapılacak seçimli kongreye tüzük gereği katılamayacak.
Burak'ı devirmeye yeminli "Liseci" oylar, bu defa da bir "Liseci" adayı getirmek için çaba harcayacaklar.
Dikkat buyurun. "Liseli" demiyorum..
Liseliler, Galatasaray'ı kuran Ali Sami Yen'in izinden gidenler. Onlara sadece saygı ve sevgi duyuyorum. O kadar çok liseli arkadaşım var ki.. Hepsi pırlanta..
Ama Liseciler, marjinal bir siyasi parti gibi.. Ben onlara hep "Dazlaklar" dedim.. Onlardan korkmak ve uzak durmak lazım.
Adaylıklarını koyacaklar, nisan ve mayıs aylarını çalışarak geçirecekler.
Üyelerse düşünerek geçirmeliler..
Liseli, lisesiz ayrımı yapmadan, "Kulübe en iyi hizmet edecek ekip hangisi?" onu düşünüp oy vermeliler.
Galatasaray'ı bu hale, oylarına sahip olmayan, ona buna alet olup oy kullanan ya da kullanmayanlar getirdi.
Bugünlerin sorumlusu, ne başkan ve yönetimler, ne teknik adamlardır. Sorumlu, oy veren, hele de zahmete girip oy vermeye bile gitmeyen üyelerdir.
Ben bu sorumsuz üyeler arasında olmamak için, Galatasaray Kongre üyeliğinden istifa ettim ve yönetimin en tepesindeki can arkadaşlarımın ısrarına rağmen geri de almadım.
Bu kongrede öyle bir hazirun sayısı olmalı ki, Galatasaray "Büyük"lüğünü dosta düşmana göstersin.
Şu anda oy verme hakkına sahip 9 bin üyeli Galatasaray, başkanı 5 bin oy almışsa o zaman "Büyük" olur işte..
Ey Kongre üyeleri silkinin..
Kalkın, gidin ve oy kullanın..
Bu arada.. Kongre 2 gün olmalı. Bütün konuşmalar birinci gün. Oylama ise 9.00- 16.00 arası ikinci gün ki, gevezelik dinlemeye değil, oy vermeye gelenler, bıkıp kaçmasınlar..

***


TEBESSÜM
"Dikkat!. Beyin sahibi olmak, beyin kanserine sebep olabilir."
Bu tehlikeden uzak arkadaşlarınızı işaretleyin.

***


SEVDİĞİM LAFLAR
Bugün endişelerimden kaçtım.. Yooo!. Hayır. Onları içimden attım. Çünkü dışımda değil, içimdeydiler.. Hepsini ben yaratmıştım.. Marcus Aurelius

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA