Günümüz dünyası, hepimizin sırtına sanki bir mutluluk zorlaması yüklemiş gibi. Sürekli mutlu, sürekli heyecanlı olmamız gerektiğini düşünüyoruz. Bu düşünce, mutlu olamadığımız anlarda kendimizi hemen mutsuz gibi hissetmemize sebep oluyor. Ama unutmayalım ki, mutluluğun zıttı mutsuzluk değildir. İnsan bazen durgun olabilir, sakin olabilir, bazen derin düşüncelere dalabilir, hatta bazen kendi iç dünyasına çekilip sessizce vakit geçirmek isteyebilir. Bunlar mutsuzluk belirtisi değil, hayatın bize sunduğu duygu yelpazesinin doğal parçalarıdır. Sürekli mutlu olma baskısı, bu ara duyguları da sanki mutsuzlukmuş gibi algılamamıza neden olabilir. Bu da kendi kendimize yanlış teşhisler koymamıza yol açar. Örneğin, bir gün pek konuşmak istemiyorsak ya da biraz yalnız kalmak istiyorsak, bu durumları hemen bir sorun olarak görmemeliyiz. Bunlar, yaşamın getirdiği doğal iniş çıkışların bir parçası ve kendi duygusal denge ve ihtiyaçlarımızı anlamamızın bir yolu.
HAYAT İNİŞLİ ÇIKIŞLIDIR
Toplumda genel bir kanı var: Mutluluğu sürekli bir değişim, durmadan gelen heyecanlar ve yeniliklerle birleştiriyoruz. Televizyon, dergiler ve özellikle sosyal medya platformları bizi her zaman mutlu ve kusursuz anlarımızı paylaşmaya teşvik ediyor. Bu da, günlük hayatımızdaki sıradan ve tekrar eden aktivitelerimizi yetersiz gibi görmemize neden oluyor. Sosyal medyada sürekli olarak insanların mutlu olduğu, eğlendiği ve keyifli zamanlar geçirdiği fotoğraflar ve videolar akıyor. Bu durum, sanki herkesin hayatı sürekli bu kadar renkli ve eğlenceliymiş gibi bir yanılsama yaratıyor. Karşılaştırma yaparak kendimizi bu sürekli mutlu insanlarla kıyaslıyoruz ve bu da bizi yetersiz hissettirebiliyor, hatta mutsuzluğa sürükleyebiliyor. Ancak unutmamak gerekir ki, hayat her zaman inişli çıkışlıdır ve her anı parlak ya da heyecan dolu olmayabilir.
Her duygusal durum kendi içinde bir hediye, bir ders ve özgün bir tat barındırır. Bu duyguları yaşamaktan kaçınmak yerine, onları olduğu gibi kabul etmek önemlidir. Sadece mutlu anlar değil, sakin ya da düşünceli anlar da hayatımızın doğal bir parçasıdır ve bu anlardan da öğrenecek ve keyif alacak çok şey bulunur. Hayatın bu doğal dengesini anlamak ve her türlü duyguyu deneyimlemeye açık olmak, gerçek anlamda tatmin olmuş ve dengeli bir yaşam sürdürebilmemiz için elzemdir. Böylece, sosyal medyada gördüğümüz sürekli mutluluk tablolarına kapılmadan, kendi yaşamımızın her anını değerli kılabileceğimizi fark edebiliriz.
KÜÇÜK ŞEYLER DE GÜZELDİR
Çoğu zaman mutluluğu, büyük başarılar veya önemli kazanımlarla eşleştirdiğimiz için, mutlu olmanın da büyük çabalar ve önemli değişiklikler gerektirdiğini düşünmeye başlıyoruz. Oysa mutluluk, aslında çok daha basit ve erişilebilir şeylerde gizli olabilir. Mutluluk, arkadaşınızla oturup saatlerce sohbet etmek, sabahları sıcak bir poğaça yiyebilmek, ya da kendi başınıza merdivenleri çıkabilmek gibi minik detaylarda saklıdır. Yolda yürürken elinizdeki çay bardağı ile geçen insanları izlemek, saçınızın bir sevdiğiniz tarafından okşanması, sevdiklerinizle güzel günler planlamak da mutluluğun küçük parçalarıdır. Bir pikniğe gidebilmek, parkta köpekleri izlerken güneşin tadını çıkarmak, ya da tamamen yabancı olan birine gülümseyip "merhaba" demek de bizi mutlu edebilir.
Bu basit anlar, günümüzün koşturmacasında kolayca göz ardı edilse de, gerçekte yaşamın en tatmin edici parçalarıdır. Bu küçük anların kıymetini bilmek, hayatın karmaşası içinde sakin bir liman bulmamıza yardımcı olabilir. Her yeni gün, mutluluk için büyük planlar yapmamızı gerektirmez; çünkü her gün, kendi içinde birçok küçük mutluluk barındırır. Sahip olduğumuz şeyler için minnettar olmak ve hayatın basit zevklerini takdir etmek, bizlere sürekli bir memnuniyet ve huzur hissi verebilir. Mutluluk, her zaman elde edilmesi zor ve ulaşılması meşakkatli bir hedef olmak zorunda değildir. Bazen, sadece çevremize dikkatlice bakmak ve yaşadığımız anın içinde bulduğumuz küçük neşeleri fark etmek yeterlidir. Her küçük sevinç, hayatımızın genel mutluluk mozağında bir parça oluşturur ve bu parçalar bir araya geldiğinde, gerçek ve kalıcı bir memnuniyet duygusunu yaşamamızı sağlar.
VARILACAK BİR HEDEF DEĞİLDİR
Gerçek şu ki, sürekli mutluluk arayışı içinde olmak, ironik bir şekilde bizi mutsuzluğa sürükleyebilir. Mutluluğu yeniden tanımlamak, onu sürekli bir heyecan ya da eğlence hali olarak görmekten çıkarmak gerekiyor. Mutluluğun varılacak bir hedef olmadığını, yolun kendisi olduğunu ve ancak yoldaki detayları görerek ve yolun getirdiği değişimleri kabul ederek huzurlu ve dolu dolu bir hayat yaşayabileceğimizi kabullenmek gerekir. Bir başka yazıda görüşmek üzere.