İrlanda bağımsızlık mücadelesinin iki önderi vardı: Siyasi kanadın önderi Eamon de Valera, askeri kanat diyebileceğimiz militan kesimin önderi Michael Collins... Başka bazı liderler 1916 ayaklanmasında ölmüşlerdi.
1921 yılında İngiltere pes etti ve müzakerelerde bulunmak üzere İrlandalı asilerin temsilcilerini Londra'ya çağırdı.
De Valera, İngilizler'den "tam bağımsızlık" koparamayacağını biliyordu.
Hinoğlu hinlik etti, Londra'ya kendisi gitmedi, Collins'i gönderdi.
Collins, uzun bir pazarlıktan sonra İrlanda için "free state" statüsünü kabul ettirdi.
Yani İrlanda tam bağımsız değil ama "özerk" olacaktı, kendi ayrı hükümeti, meclisi, bayrağı, parası olacaktı ama devlet başkanı olarak İngiliz Kralı'nı tanıyacaktı. Tıpkı Kanada gibi, Avustralya gibi. Collins, "Gerçekçi olalım, şimdilik bunu koparabildim, ileride bakarız" diyordu.
Daha meclisin ilk toplantısında, De Valera ve ekibi bunu şiddetle protesto ederek meclisi terk etti.
Collins, "Yapma bunu Eamon" diye çok söyledi ama dinletemedi.
Böylece İrlandalı "şahinler" ve "güvercinler" arasında iç savaş başladı.
De Valera'nın adamları, Collins'i pusuya düşürüp öldürdüler.
Konuyla ilgi filmi mutlaka görmenizi isterdim, De Valera'yı Alan Rickman, Collins'i Liam Neeson oynuyorlar.
***
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz
İmdi... Azeri-Ermeni savaşı sona erdi.
Mi?
Başta Laçin olmak üzere Ermenistan Karabağ'da işgal ettiği kasaba ve köylerin çoğundan çekilecek. Tamamından değil.
Karabağ'da güvenliği bir Rusya-Türkiye karma barış gücü sağlayacak.
Beş yıl süreyle. Uzatılması da ihtimal dahilinde.
Biz orada olacağız ama Ruslar da olacaklar.
Bu sağlanan barış mıdır yoksa geniş kapsamlı bir ateşkes midir?
Biz çekilince savaş kaldığı yerden başlar mı?
Hiç şüpheniz olmasın, muhalefet iktidara gelirse ordumuzu Karabağ'dan çekecektir. Suriye'den ve Libya'dan çekeceği gibi.
Elde edilen bir zaferdir ama kalıcı mıdır? Çözüm müdür yoksa top taca mı atıldı?
1921 yılında Collins mi haklıydı, De Valera mı?
Yoruma kalmış.
*
Kendine gel Memduh
Düşük zekalı bir okur bile, benim geçen günkü "Her türlü namussuzluğa hazırlanın" başlıklı yazımda namussuzluktan Amerikan derin devletinin yapabileceklerini kastettiğimi anlar. Asgari düzeyde Türkçe bilmesi yeterlidir.
Ama eski ve azılı bir düşmanım, Kılıçdaroğlu'na namussuz dediğimi ileri sürebilecek kadar zırvalamış.
Bu ahmaklık değil, göz göre göre kötü niyet, haksızlık ve iftiradır. Kuyruk acısının göz karartmasıdır.
Faşist gazete bunu hep yapıyor. İlk "vukuatı" değil.
İnanmayan Necati'ye sorsun.
*
Allah kabul etsin
"Papa Françesko, robotların insanlığa karşı ayaklanmaması için dua etti."
Gazetelerden...
