Dört günde NY'de ne yapılır?
Biz resmen 'Yemekteyiz' programı çevirdik. Dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi New York'ta da Japon ve fusuion mutfağı tercih ediliyor gördüğüm kadarıyla. Gece nereye gitsek kapılarda upuzun kuyruklar... Dolayısıyla en sorunlu tip bendim çünkü her yemeği yemeyen biriyim!
Adımı Şirin Sever yerine Nemrut Döver bile koydular! Robert de Niro'nun ortak olduğu ve bu sayede dünyanın en ünlü restoranları arasına giren Nobu'nun 57. Cadde üzerindeki şubesine gittik.
Dekorasyon çok şık, etkileyici.
Karanlığa yakın loş bir ortam; alt kat bar, üst kat restoran. Çok kalabalık ve gürültülü. Yemekler idare eder ama 'vaovvv' değil. Ama o kızarmış karidesler enfes ötesi. 'Ah Robert'ı da görsek' diyoruz da, tabii ki hikaye.
Senede bir kez bile uğramazmış. İlk gece jet-lag'ten kıvranıyoruz hepimiz ama inatçıyız 'gece kulüpte açılırız nasılsa' diyoruz. İlk hedef Plunge. Manzara mükemmel. Asansörle direkt ortama akıyorsun, kapıda telsizli korumalar. Sanırsın Obama'nın makamına girdik! Herkes çok havalı, çok alkollü ve 'aranır' vaziyette.
Anlayacağınız bu gece kulübü çok popüler ama bizim bünyeler bitik. Aramızda birileri uyku pozisyonuna geçince uzuyoruz hemen... İkinci gece Tao Restaurant.
Kapıdaki kuyruk gece 12'ye kadar sürüyor. Dev Buda heykelinin yer aldığı iki katlı mekan resmen yıkılıyor. The View Restaurant'taki yemek ise başımı döndürdü. Çünkü döner restoran adı üstünde sürekli dönüyor ve dikkatimi yemeklere değil de 48. kattan görünen Manhattan manzarasına verdiğim an midem bulanıyor. İnsan kendine bunu neden yapar ki! O jet-lag'den bitmiş bünyeyle, o kadar çok gece kulübüne girip çıktım ki, en son Morokkolular'ın işlettiği bir bara girdiğimi hatırlıyorum.
Düşünsenize New York'un göbeğinde nargile içilen bir bar!
Gerisini hatırlamıyorum bile... Ama şunu hatırlıyorum, rezervasyonsuz bu şehirde hiçbir yere giremiyorsunuz.