Bilim adamları insan beyninin gelişimini inceleyip, üçe ayırmış. Avcı ya da toplayıcı olma durumunu sürüngen beyin olarak tanımlıyor. Bir problem karşısında gücü yetiyorsa saldıran, yetmiyorsa kaçanı ifade ediyor sürüngen beyin. İnsanoğlu, avcılıktan tarım toplumuna geçip, toplu yaşamayı öğrenince, köpek, at gibi birtakım hayvanları evcilleştirmiş. Duyguları farklılaşmış. Memeli beyin devreye girmiş. Modern insanı, düşünen insanı tanımlayan ise insan beyni.
Bugün 7 milyar dünyalı beynin üç halinin fonksiyonlarını da kullanıyor. Uzmanlar, sürüngen ya da memeli beynin anlık karar alma durumunda çok işe yaradığını söylüyor. Fakat tek taraflı ve dar kapsamlı değerlendirmelere yol açtığı için toplum genelini ilgilendiren problemi çözemiyor, insanlar mutsuz oluyor, ötekileştiğini hissediyor.
Yönetim danışmanları da, "Liderler, karar vericiler, sorunları 'mış' gibi yaparak sürüngen ya da memeli beyinle çözmekten vazgeçmeli" önerisini getiriyor.
Tıpkı Türk futbolundaki şike süreci gibi.

UEFA'nın Fenerbahçe ve Beşiktaş'a verdiği ceza büyük tahribata yol açacak. Ne yazık ki iç hukuk sistemini çalıştıramadı Türkiye Futbol Federasyonu (TFF). TFF'nin başına gelir gelmez şike bombasını kucağında bulan Mehmet Ali Aydınlar, dar bir kadroyla sorunu çözmeye çalıştı. Milyonları ilgilendiren bir konuda insan beynini devreye sokamadı. Tökezledi. Arkasına bakmadan gitti TFF'den.
Yerine gelen Yıldırım Demirören, "Sorunu çözeceğim" dedi. Geçen sürede yol aldığını sandı. Spor kamuoyunu da buna inandırdı.