Şu sıralarda Amerikan dış politikasında ağırlıklarını bir hayli yitirmiş görünen yeni-muhafazakârlar Irak'taki rejim değişikliğinin tüm Ortadoğu'yu dönüştüreceğine inanmışlardı . Sınırsız bir kibirin beslediği cehaletleriyle ülkenin geleceğini istedikleri gibi şekillendireceklerini, iktidara kendi adamlarını getireceklerini düşünmüşlerdi. Ortadoğu dönüşüyor ancak ortaya çıkan sonuçlara bakıldığında en azından yeni muhafazakarların hesaplarının çarşıya uymadığı da ortada.
Irak'ta işler Sünniler'in direniş ve şiddetinden çok Şiiler'in siyasi iradeleri nedeniyle ABD'nin tasarladığından farklı gelişti. Bu ülkedeki siyasi gelişmelerin takvimini de, niteliğini de Şiiler'in dinsel önderi Ayetullah Ali Sistani belirledi . Amerika'nın şekillenecek rejimin niteliği üzerindeki etkisi hayli sınırlı. Ülkenin geleceğini büyük ölçüde Şiiler'in yönelimi belirleyecek.
Şiiler kendi içlerinde farklı siyasi eğilimler barındırsalar da önlerindeki tercihler belli.
Irak siyasetinde sayıları gereği belirleyici ağırlığa sahip olmalarına karşın Şiiler'in nüfusu tüm istediklerini Irak'ta yaşayan diğer gruplara kabul ettirmelerini sağlamaya yeterli değil . Kaldı ki bölgedeki Sünni ağırlığını da hesaba katmaları gerekiyor. Kendilerinin İran uzantısı olarak değil Arap evreninin bir parçası olarak görülmelerini sağlamaları şart. Irak içinde yapacakları siyasi tercihlerin Sünniler ve Kürtler tarafından da kabullenilmesi ve meşru sayılması gerekiyor.
Sünniler neye razı olacak?
Bu bağlamda üç konu ön plana çıkıyor: 1) Irak'ta ortaya çıkacak yeni rejim ne ölçüde adil bir iktidar dağılımı sağlayacaktır. 2) Federalizmin tanımı ne şekilde yapılacak merkezle bölgeler arasındaki yetki ve iktidar paylaşımı nasıl gerçekleşecektir. 3) Ortak bir Iraklı kimliği yaratmak mümkün olacak mıdır? Yeni hükümetin şekillenmesiyle birlikte anayasada değişiklik imkanı da gündeme geleceğinden birinci meselenin hallini orada aramak gerekir. Sünniler geçmişte alışık oldukları iktidar payının ne kadarına razı olacaklar sorusu burada önem kazanıyor. Federalizm ve bölgelerin özerkliğinin sınırlarının tespiti ise Kürtler'in bağımsızlığı tercih eden tutumları nedeniyle netameli. Bir Irak milli kimliği oluşturulması ise ancak bu siyasi meselelerin hallinden sonra mümkün olabilecek. O konuda da laik Kürtler ile İslami bir rejim isteyen Arap partileri arasında gerginlik yaşanacak.
Iraklı Kürtler'i ikna etmeli
Bu durumda Kürtler'in tercihleri büyük önem kazanıyor. Bu tercihlerin şekillenmesinde ise çoğunluğu oluşturan Araplar'ın, Kürtler'e ne ölçüde özerklik vereceği, Kürtler'in ise ne kadarla yetineceği belirleyici olacak. Daha makul gözüken Celal Talabani'nin mi, elindeki gücün sınırlarını tam kavramadığı izlenimi veren Mesut Barzani'nin mi tercihlerde ağır basacağı henüz belli değil.
Irak'ta siyasi bir mutabakata varılamaması durumunda ülkenin parçalanması ihtimali hayli yüksek . Böylesi bir gelişme bölge açısından tüm sonuçları önceden kestirilemeyecek bir kargaşanın yolunu açar. Bir yandan bölgedeki tüm ülkelerin sınırları sorgulanır hale gelir. Ülkelerin içindeki azınlık çoğunluk ilişkileri sertleşir, çatışmalar artar. Bu türden gelişmeler de petrol arzına yapacakları etkiyle dünya ekonomisini de sıkıntıya sokar. Bu nedenle ABD ve bölge ülkelerinin tümünün çıkarları Irak'ın toprak bütünlüğünün korunmasından geçiyor.
Bu analiz çerçevesinde Türkiye'nin Irak politikasının belki de en önemli unsurunun Iraklı Kürtler'i Irak içinde kalmaya ikna etmek olduğu anlaşılıyor.