Hughette Eyüboğlu, Bedri Rahmi'nin ölümünden sonra oğlunun onun atölyesini yeni teknikler geliştirerek yaşatmaya devam ettiğini anlatıyor; "Eşim, babası öldükten sonra annesi Eren Hanım, bu evde yalnız kalmak istemedi. O da işten ayrıldı ve eve geldi. Amerika'da pazarlama okumuştu, 'Ne yapabilirim?' diye düşündü. Tam o sırada müthiş bir yağmur yağdı ve bodrumu su bastı. Zeminde sular üstünde yüzen çok güzel yazma kalıplarını gördü. Mehmet Bey, 'Bu kalıplar bana bir şey söylüyor,' dedi ve 1977'de o da yazma basmaya başladı. Eski kalıplardan bir sergi hazırladı. Sonra yenilik gerektiğini anladı. Bir sanatta hep aynı şeyin tekrarlanması uzun vadeli olamaz. Anne ve babasından müthiş bir motif hazinesi vardı elinde ama bunların kalıba dönüşmesi gerekiyordu. Eski ustaları aradık, ama kimse kalmamıştı. O zaman bir yöntem geliştirdi. Ihlamur ağacından tahtalar çok pahalılanmıştı. Strafor denen, hafif, ucuz ve ısıyla şekil alabilen malzemeyi buldu. Büyük kalıplar yapmaya başladı. O teknik, yazmaya yeni ufuklar kazandırdı ve yeni bir nefes getirdi. Ustaçırak biçimde talebe yetiştirdi. Mehmet Bey'in atölyesinden yaklaşık 500 kişi geçti."