Angelopoulos, iddialı üçlemesinin ikinci bölümüyle karşımızda. İki yıl önce izlediğimiz
Ağlayan Çayır'dan sonra, bu film de onun tipik özelliklerini yeniliyor. Film, bir kez daha bir nehirhikâye olmaya soyunuyor. Ve 1948'de başlayan öykü, yarım yüzyılı kapsayarak ilerliyor. Aslında ilerleme yanlış bir sözcük olabilir. Daha çok atlayıp sıçrama sözkonusu. Kronolojiye uymadan, sanatçının sevdiği gibi, bölümleri klasik çizgisel anlatımla, herhangi bir gerilim veya mantıkla sınırlamadan, temaların bağladığı bölümlerle anlatma özelliği. Ama,
Ağlayan Çayır için de yazmıştım, bilmiyorum Angelopoulos mu eskidi, yoksa bizler mi yorulduk? Ya da tüketim sinemasının yıldızıyla kamaşan gözlerimiz artık böylesine ustalıkları göremez mi oldu? Ben yine de kabahatin bizden çok yönetmende olduğunu düşünüyorum. Çünkü, Hollywood'u sevsek de, farklı işlere gönlümüz hep ve hâlâ açık. Bu sayfalarda yıllardır az mı yenilikçi, deneysel ve sanatsal çabalar övüldü? Ama Angelopoulos artık yorulmuş gibi. Onun son filmleri karşısında, diyelim ki Coppola'nın
Youth Without Youth veya David Lynch'in
Inland Empire filmlerindeki düşkırıklığını yaşamamak zor. Bu filmde de görkemli biçimde ortaya çıkıyor ki, o bir mizansen ustası. Yani mizansen onun için asıl amaç, o uğurda her şeyi yapabilir. Tiyatronun diyelim ki Peter Brook'tan Mehmet Ulusoy'a birçok ismi gibi, bir mizansen sihirbazı o. Filmlerini hem görsel, hem dramatik açıdan bu çerçevede kuruyor. Devamlılık, ana bir izleğe bağlılık, seyirciyi perdeye bağlama gibi kaygıları yok. Bir hikâye anlatma kaygısı hiç yok. Yine belli ögeleri kullanıyor; kalabalık sokaklar, sisli geceler, coşan veya öfkelenen kitleler. Tarihin dönüm noktaları, insanlığın büyük yükseliş veya çöküşleri, bireysel kaderlerle çakışan toplumsal veya tarihsel kaderler. Ama tüm bunlar, artık sanatçının amaçladığı ölçüde belirmiyor gibi. Ne kişiler/karakterler gerçek anlamda ortaya çıkıyor, ne de tarihsel sürecin gerçek akışı. Bir yerde bir kahraman şöyle diyor: "Başka bir dünya hayal etmiştik. Tarih bizleri savurup attı." Bu yakarış, sanki filmin kendine ve kahramanlarına sürekli acıyan mazoşist, ama aynı ölçüde narsist tavrının bir özeti. Bir veya birkaç kuşağın çilesi, yer yer etkili mizansenlere dönüşse de içimizi yakacak düzeyde belirmiyor. Hüzün yüzeyde kalıyor, ruhumuza nüfuz edemiyor. Ve ustanın son derece görsel sineması, artık nedense ardındaki boşluğu saklayamıyor.
ZAMANIN TOZU **
(I skoni tou hronou) Yönetim ve senaryo: Theo Angelopoulos Görüntü: Andreas Sinanos Müzik: Eleni Karaindrou Oyuncular: Willem Dafoe, Irene Jacob, Bruno Ganz, Michel Piccoli, Kostas Apostolidis, Tiziana Pliffner. Yunan-Alman-İtalyan- Fransız-Rus ortak-yapımı.