Can Yücel'in mezarının parçalandığı haberi gelince sırtımızdan bir ürperti geçmedi değil.
O balyozlar, bir gün mezar taşlarından biz fanilerin kafalarına doğru hedef değiştirir mi acaba diye!
Cehaletin, fikirsizliğin, aptallığın, yabaniliğin ayrılmaz parçası da yerli yersiz şiddet eğilimleri çünkü.
Ama ben şunu da söyleyeyim; herhalde mezarının cahil cühela bir vahşi tarafından harap edilmesinden ziyade; internet ortamında 'yağdı yağmur çaktı şimşek' düzeyindeki abuk sabuk her dörtlüğün altına 'Can Yücel' imzası atılması, baba şairin öte tarafta canını daha çok sıkıyordur.
MİDEMİ BULANDIRIR
Yalnız bu üzücü ve ürpertici olayı tetikleyen şu 'mezara şarap dökme meselesi' var ki, şahsen benim her zaman midemi bulandırmış, canımı fena halde sıkmıştır.
Var çünkü böyle zevzekliklerden hoşlananlar.
Yok "Babam çok severdi" deyip mezarının başında çilingir sofrası kuranlar, "rahmetli votkanın hastasıydı" deyip arkadaşlarla toplanıp mezar taşını votkaenerjiyle sulayanlar...
Valla bilen bilir, ben de rakıyı ağzıyla, adabıyla içmeyi bilenlerle 'rakı masası muhabbeti' yapmayı çok seven bir insanımdır.
TOKATLARIM!
Ama olur da öldüğümde "Aman bu kadın pek severdi, arada gidip toprağını eşeleyelim, içine buzlu bademle rakı dolduralım" diyen bir işgüzar olursa, hiç üşenmem öte taraftan kalkar gelir, kendisini anason dallarıyla tokatlarım.
Mezar taşının başında sadece tek bir şey yapılır kardeşim:
Sessizce durursun durduğun yerde, efendi gibi duanı edersin.
Toprağa dökeceğim tek şey de, mezarın üzerindeki çiçeklerin ihtiyacı olan sudur.
İyi artık mangalı da kurun olmadı...
Dilinizde dua yerine şöyle bir mırıltı: Rahmetli acılı tavuk kanadının hastasıydı.