Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ÖNCEL ÖZİÇER

Ancak Hobbit olsam rahat ederdim

Sanki kendimi tanımıyormuşum gibi; sanki 20 senedir bir otobüsle uzun yolculuk yapmamış olmamın sebeplerini bilmiyormuşum gibi, kalktım şu işe giriştim.
Çünkü uzun zamandır uçak fobisi olup da İzmir-İstanbul arasını otobüsle gidip gelen arkadaşlarımdan, kuzenlerimden duyduklarıma çok özeniyordum.
O otobüsler; artık benim bildiğim 20 sene önceki otobüsler değildi bir kere.
Son derece konforluydu...
Koltuk araları böyle ohhh, salon salomanje, geniş genişti.
Sonra internet bağlantısı vardı, televizyon vardı, bir sürüüü film seçenekleri vardı. Ben ne zannediyordum heheyyyt!
Hem havaalanına ulaşmaya çalış, orada rötar bekle falan derken; otobüs neredeyse gideceği yere süre olarak uçakla aynı zamanda varıyordu.

FİKİR BENDEN ÇIKTI
Önceki gün bir arkadaşımla İstanbul'daki dostları özlediğimizi fark edip "Hadi gidip görelim şunları" dedik.
Ve Allah da beni kahretsin ki, işte şu otobüse binme fikri, o sırada benden çıktı. "Benim için fark etmez" dedi arkadaşım, "Ben daha önce defalarca yaptım zaten o yolculuğu, beni bozmaz."
Açtık interneti, ilk baktığımız şirketin saatleri bize uymadı. Bu aralar en revaçta olan şirket oymuş. "Rekabet büyük, diğer firmalar da aşağı yukarı aynı ayardadır" fikri de yine benden çıktı!
Ve biz gece yarısına, yine epey bilindik bir şirketten biletlerimizi aldık.
Fakat ben, otogara gitmek için servis beklediğim firma yazıhanesinde, bu işe çoktan pişman olmuştum bile.
Yazıhane 70'lerden kalma, dökülüyor. İnsanın daha en baştan seyahat etme şevkini kıran cinsten.
Neyse otogarın durumunu hiç anlatmayayım! Gel gör ki; artık benim için geri dönüş yok!
Bu kadın kendini tutmasa; ağladı, ağlayacak.

10 SAAT SÜREN PİS KOKU
Otobüse ilk adımla beraber duyduğum o ağır koku.
Bildiğin metan gazı.
O koku yolculuk yaptığım tam 10 saat boyunca sürdü.
Evet, evet sevgili okur, yanlış duymadın! Normalde insanların karayoluyla 6-7 saatte bitirdiği yolu biz on saatte kat ettik. Çünkü "Ben bu işlerde tecrübeliyim" diyen sevgili arkadaşım; bileti Bursa, Kocaeli üzerinden almıştı.
Ve ben ancak bir Hobbit, bir yer cücesi, bir orman cini olsaydım rahat edebileceğim bir koltuk aralığında, tam 10 saat boyunca oturmaya, uyumaya, sinirlerime hakim olmaya, ağlamamaya, 'İmdaaat' diye bağırmamaya uğraştım.
Bu arada yine sevgili ve tecrübeli arkadaşımın "Koltukları yatırır, rahat ederiz" deyip seçtiği yerin tam arkası, su ısıtıcısının bulunduğu yerdi.
Yolculardan biri her çay-kahve istediğinde; kaynayan suyun buharı benim yol boyunca kah elimi, kah yüzümü, kah sırtımı yakarak, muavinin bana tatlı şakalar yapmasına neden oldu.
Aynı muavinin senli benli tavırları, yanımızdan her geçişinde yanlışla kolumuza bacağımıza dokunması ve deodorant sevmediğini anlamamız da bu güzelim yolculuğumuzu adeta taçlandırdı.
Horlayanların senfonik atışmasına falan hiç girmiyorum.

KORKU FİLMİ PLATOSU
Şimdi ben kendime göre şöyle bir sonuç çıkardım: Evet uçakların ekonomi sınıfları da balık istifi. Ama en azından temiz, kokusuz, hostesler sizinle enseye tokat bir ilişkiye girmiyor ve en ama en önemlisi o dar alanda ezişip büzüşseniz de, katlanacağınız süre taş çatlasın 60 dakika!
Üstelik aynı paraya.
Hatta erken rezervasyonla uçak daha da ucuz.
Diyeceğim o ki; havayollarının bu ucuz bilet politikası yüzünden ağlayan otobüs firmaları, önce kendilerine bir çekidüzen versin.
Otogarları korku filmi platosu olmaktan çıkaracak ortak adımlar atılsın.
Bu yolculuklar, benim yaşadığım gibi kabusa dönmesin.
Evet belki biz yanlış firma ve yanlış güzergah seçtik.
Ama diğer yaşadıklarımızı düşününce, bir daha tabana kuvvet yürüyeceğimi bilsem, yine de o otobüslere binmem.
Söyleyeyim.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA