Halil Sezai, Beyoğlu'nda bir bardan elinde birayla çıkmış ve Cihangir'e kadar peşinde magazin ordusuyla yürümüş...
Sezai'nin kafası bir dünya; kan ter içinde yürürken muhabirlerin "Kadın hayranlarınızla aranız nasıl?" sorusuna bile yanıt vermiş: "Bu kafayla konuşamam, iyiyim anlayın" demiş.
Gayet makul, seviyeli bir yanıt.
Daha bitmedi...
Halil Sezai, arkasındaki magazin ordusuyla yürürken; halkın arasından kendini bilmez üç kişi, ünlü sanatçıya ağza alınmayacak küfürler etmiş. Sezai sorun daha da büyüyüp sokak ortasında bir arbedeye dönüşmesin diye sesini çıkarmamış. Halil Sezai ve magazin muhabirleri uzun ve maceralı bir yolculuğun ardından Cihangir'e ulaştıklarında ise kalabalık daha da artmış. Cihangir'deki magazinciler de Sezai'yi yakın markaja almış. Sezai kalabalıktan kurtulmak için kendini bir kafenin içine atmış falan filan...
Sezai'nin bu anlayışlı, sakin tavrını görünce; inanın bana, alkollü bir şekilde motosikletiyle evine gitmesini bile eleştirmek içimden gelmedi!
Evet, yaptığı büyük yanlış ama magazincilere yaklaşımı ve kriz yönetimini iyi bilmesi, hatasını biraz olsun unutturmaya yetiyor.
OKTAY KAYNARCA OLSAYDI...
Sezai'nin sakin duruşunun yanında naif bir hali de var. Motosikletinin üzerinde ağzında sigara, çakırkeyif James Dean duruşu ve taksideki, sanki elinden oyuncağı alınmış çocuk gibi hüzünlü bakışları arasındaki gelgitler de ilginç. Tabii magazin için de güzel malzemeler. Hem de magazincilerin işini zorlaştırmayan cinsinden!
Aynı ortama bu aralar kendini 'Ustura Kemal' olmaya fazla kaptıran Oktay Kaynarca sürüklenseydi; hele bir de yanında eşi olsaydı ne olurdu? Kaynarca önce sokakta küfür edenlere sonra da magazincilere dalardı ve Başbakan'a ikinci mektubunu yazardı.
Sevgili magazinciler Halil Sezai'nin kıymetini bilin bence!