Beşiktaş Kulübü'nün eski yöneticilerinden Süleyman Eren ile eşi Serap Hanım'ın üçüzleri Tayfur, Serhan ve Burak 11 yaşında ve anne babaları gibi fanatik Beşiktaşlılar. İktisat Fakültesi mezunu Serap Hanım, evliliklerinin 12. yılında çocuk sahibi olmaya karar verdiklerini, bir yıl tedavi gördükten sonra hamile kaldığını anlatıyor. Ve hayatını nasıl çocuklarına adadığını...
- Anne olmaya biraz geç mi karar verdiniz?
- Serap Eren: Anne olduğumda 38 yaşımdaydım. O yıllar için geç sayılır. Evliliğimizin ilk yıllarında sık sık seyahat ediyorduk, sonra zamanla arkadaşlarımızın çocukları büyümeye başladı, ailelerimiz de istiyordu. Bir yıl baktık, olmayınca, tedavi süreci başladı. Bir isterken üç oğlan geldi. Doktorum ilk kontrolde ikiz dedi, sonra da üçüz olduğunu söyledi.
- Üçüze hazır mıydınız?
- Serap E: Doktorlar daha ilk geceden hazırlıklı olmam için uyardılar. 'Onlar uyuyunca sen de uyuyacaksın, onlar uyanınca sen de uyanacaksın,' dediler.
- Eşinizle hiç tereddüt yaşamadınız anlaşılan...
- Serap E: Eşim de ben de çok çocuk seviyoruz. Doktor üçüz olduğunu söyleyince eşim, 'Eh, Beşiktaş'a üç eleman geliyor,' diye espri yaptı.
- Onların eve gelişleriyle beraber hayatınızda neler değişti?
- Serap E: Roman yazsam, çok ilginç olur. İki kişiyken birden beş kişilik aile olduk. Annem ve yardımcılarla 10 kişi olduk evin içinde. Aslında çok da zor ama onların sevgisi her şeye değer. Babaları için de, akşam eve geldiğinde, onlar 'Baba,' dediklerinde her şeye değiyor.
-
Süleyman Eren: Deprem çocukları bunlar. Doğumlarından 45 gün sonra 12 Ağustos depremi oldu. Yeşilköy'deki evimiz çok hasar gördü. Önce bahçeye kaçtık, sonra iki ay otelde kaldık, evimize dönmedik, başka bir eve yerleştik. O günden bugüne 50- 60 bakıcı değiştirdik. Allah herkese versin, ama maddiyat da çok önemli. O olmasa İstanbul şartlarında zor. Önce her birine bir bakıcı tutmuştuk.
- Bakıcılar bir ay dolmadan kaçtı mı?
- Serap E: Zor tabii üçü. Evimiz de uzaktı, yatılı kalmak istemeyen oldu. Çok problem yaşadık. Allah'tan annem vardı, çok yardımcı oldu bize.
- Onları sokakta görünce, 'Aaa üçüzler,' diye şaşıran çok oluyor mu?
- Serap E: Üçüzler, birbirine tıpa tıp benzemiyor, ama kardeş oldukları anlaşılıyor.
- Ya karakterleri?
- Serap E: Üçünün de farklı. Uzmanlar, ikizlere aynı şekilde davranabileceğinizi söyler, ama üçüzleri ayrı bireyler olarak düşüneceksiniz. Serhan'da liderlik vasfı var, sanki bir adım daha ileride. Aslında o, en son doğandı. Burak, dışa dönük, kolay iletişim kurar, neşeli, kendini kolay sevdirir. Tayfur, daha Türk erkeği gibi... Adını aile dostumuz olan Tayfur Havutçu'dan aldı. Babaları gibi yengeç burcular. Babalarına hem doğum günü hem Babalar Günü armağanı oldular.
- Birbirlerini kıskanırlar mı?
- Serap E: Evet, kıskanırlar.
-
Süleyman Eren: İkizlerle, üçüzler arasındaki farkı, aynı şu şekilde değerlendiriyorum; depremde 6.5 ile 7 arasındaki fark çok az gibi görünür, ama inanılmaz bir güç farkı vardır. Burada da doğruluk derecesi çok yüksek. Çünkü her zaman üçüncü, dengeyi bozuyor. İki kişiyi, ya sağ ya sol diye ikna edebilirsin ama üçüncüsü her zaman zor. Rekabeti genelde arkadaşlarıyla değil de kendi aralarında yaşıyorlar. Bu beni rahatsız ediyor. Dolayısıyla eğitimlerinde çok da baskı yapamıyorsun. Biri sivrilince, diğeri pasif kalıyor, o onu eziyor. Ben de sıkmamaya başladım.
- Üç silahşörler gibi nasılsa birbirlerini korurlar diye artık okul gezilerine yalnız gönderiyor musunuz?
- Serap E: Evet, gidiyorlar. Tek çocuk olsaydı, belki kıyamayıp gönderemezdim ama üçü birbirine destek olur diye içim rahat. Kendi aralarında rekabet, dargınlık olsa bile aralarından birine bir şey olsa, hemen birleşiyorlar. Büyüdükçe birbirlerinin kıymetini daha iyi anlayacaklar bence... Eskiden oyuncaklarını bile paylaşamazlardı. Paylaşma konusunda çok zorlandık. Ben onlara paylaşmayı ve hayatın gerçek yüzünü görmelerini öğretmeyi istiyorum.
-
Tek ortak özellikleri Beşiktaşlı olmaları mı?
- Serap E: Evet, üçü de Beşiktaşlı, zaten başka şansları da yok. Babaları fanatik. Ben de Beşiktaşlıyım. Herkes eşimden dolayı Beşiktaş'ı tuttuğumu düşünür ama öyle değil.
- Futbolcu olmaya özeniyorlar mı?
-
Serap E: Babalarıyla futbol oynuyorlar, ama ben basketbola da yönelmelerini istiyorum. Tabii bu kabiliyet meselesi. Babaları da 'Hanginizde yetenek varsa, o futbolcu olur,' diyor. Çocukların müzikle de uğraşmalarını isterim. .
-
Süleyman E: Sünnetlerinde kirveleri Yıldırım Demirören, Murat Aksu ve Kemal Gencer oldu. Eğer yetenekleri varsa oynarlar, ama bana kalırsa Tayfur'da yetenek var. Bizim gibi ailelerin çocukları için zor aslında. Çünkü futbol, fedakârlık isteyen bir spor. Benim tercihim okumaları.
- 11 yıl öncesine dönseniz, yine üçüz annesi olmaya cesaret eder miydiniz?
-
Serap E: Kesinlikle yine yapardım. Ama dönüp bakmaya bile vaktim yok. Sabahtan akşama kadar işlerimi hep saatle ayarlıyorum. Birlikte tatile giderken bile benim için asıl telaş başlıyor.
-'Biri de kız olsaydı,' dediniz mi hiç?
- Serap E: Hayır, 'Nasıl olsa üç gelin gelir,' diyorum.
-
Süleyman E: İsterdim tabii, herkes ister. Denge açısından da iyi olurdu, ama önemli olan sağlıklı olmaları.
- Çocuk sahibi olmak anne babanın ortak kararı olsa da aslında bir yaşa kadar sorumlulukları hep annede değil mi?
- Serap E: Çocuk annenin bakımına ihtiyaç duysa da babalar da zorlanıyor. Ergenliğe girerlerken ben yavaş yavaş elimi çekiyorum.
- Süleyman E: 2007'ye kadar yöneticiydim, bu süre içinde çok ilgilenemedim, sonra baktım çocuklar elden gidiyor, annenin kontrolü de kaçıyor, yöneticiliği de bıraktım. Üçüz erkeğin babaya çok ihtiyacı var. Doğruyla yanlışı anlatmak, yaşadığımız ortam, okulları...
- Kıyafetlerini hep aynı renkte mi seçersiniz?
-
Süleyman E: Hayır, üçüne de ayrı renkleri seçtik. Burak sarı, Serhan yeşil, Tayfur da mavi tonlarda giydi. Odalarının rengini de ayırdık. Hiç kimse kıyafetinden dolayı 'Üçüz mü?' diye soramadı. Zaten çok bilinmesini de istemedik, tuhaf sorular geliyordu, istemedik.
- Birbirinize zaman ayırabiliyor musunuz?
- Serap E: Akşamları 22.00'den sonra...