Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Diziyle alternatif tarih yapmak

"Resmi tarihten çok sıkıldık ama kaş yapalım derken göz çıkartmayalım, bir de alternatif tarihi temizleyen bir tarihçiliğe ihtiyaç duymayalım."

Geçen hafta Türkiye'deki ilgili basın Kemal Tahir'in Kurt Kanunu romanının dizi haline getirilmesiyle meşgul oldu. Çıkan yazılar bu romanın, dolayısıyla dizinin, şatafatlı bazı adların senaryo yazarı ve danışman olmasından hareketle, alternatif tarih yaratacağını veya o yöndeki gelişmelere katkıda bulunacağını vurguladı. Kurt Kanunu, üzerinde hâlâ konuşulan İzmir Suikastı davasını ele alan bir roman. Bugüne kadar resmi tarihin anlattığından farklı bir tarih dile getiriyor, denmişti, zamanında. Dizi de doğallıkla bu yönde bir atmosfer ve iklim yaratacak diye sunuluyor.

***
Şunu hemen söyleyeyim. Doğrudur, adı geçen roman İzmir Suikastı'nı konu edinir ama Kemal Tahir bu kitabında konunun arka planına, ne bileyim, Yol Ayrımı romanında girdiği ölçüde girmemiştir. Yol Ayrımı'nda romancı, Serbest Fırka'nın kuruluşuna o derecede ağırlık vermiştir ki, eleştirmen Fethi Naci, kitabın neredeyse dönemin hatıratlarının, özellikle de Ahmet Ağaoğlu'nun kitabının Kemal Tahir diliyle yeniden anlatımı olduğunu belirtir. Öyledir; Kemal Tahir romancıdır, büyük bir romancıdır ama romancılığını siyasal tartışmalara ve toplumsal düşünceye feda etmekten de kaçınmamış, bu nedenle çoğu kez didaktikleşmiş bir yazarımızıdır. Kurt Kanunu'nun önemi bu tür çözümlemelerden ziyade, bilhassa son bölümünde ortaya koyduğu ahlaki tartışmadan kaynaklanır. Selim İleri, bunu ilk saptayıp yazandır. Sonunda bir tavuk kümesinde intihar edecek olan Kara Kemal'in arkadaşı Emin Bey'in kapısını çalması, onun, evde yok denmesinden sonra sokağa fırlayıp 'arkadaş... arkadaş...Emin'i arayan arkadaş...burdayım ben...burdayım...' (metindeki imla böyle...) diye bağırması sonunda bireylik-ahlak arasında önemli bir sorgulamadır. Zaten kitap diğer romanlar kadar kalın, ayrıntılı değildir.
Ama her zamanki, o devrik cümlelere falan dayanmış Çorum-Çankırı 'ağzından' türetilmiş Kemal Tahir üslubuyla her türden analize girer çıkar bu roman, o arada o süreci de eleştirir ama gene söyleyeyim, Tahir'in romanları arasında 'metafizik' yanı en ağır basanıdır.
Sonunda bir romandır Kurt Kanunu.
***
Bizim romanımızın kuruluşu, çekirdeği toplumsaldır. O gelenek içinde romanlarda toplumsal olayları, tarihsel 'gerçeklikleri' okumak, romancının o konudaki değerlendirmelerini dinlemek isteriz. Soyut ve varoluşsal romanı sevmediğimiz bir gerçektir.
19. yüzyılın büyük roman geleneğini bugün de kendi içimizde sürdürüyoruz.
Adını bildiğimiz tüm romancıları, yarattıkları büyük insani sorgulamalar, felsefi çözümlemeler nedeniyle değil, tarihsel olaylara dönük perspektifleri için beğenmişizdir. Tanpınar'ı da, Atay'ı da, Tahir'i de toplumsal sorgulamalarına bakarak yargılarız ve önemseriz. Romanı roman yapan diğer unsurlar neredeyse vız gelir bize.
Bunu bildikleri için Ahmet Mithat Efendi'den bu yana romancılarımız bu yönde hareket etmiştir. Önemli romancılarımızın bizzat kendileri romanlarını şu yukarıda belirttiğim maksada dönük bir yaklaşımla kaleme almıştır. Hepsi, tarihin 'karanlıkta kalmış' olaylarını aydınlatmak maksadındadır.
Roman değil çoğu defa düşünce kitabı yazmaya çalışmışlardır. Hatırlarım, çok yakınında bulunduğum Attila İlhan, Kore Savaşı'nı anlatan Yaraya Tuz Basmak romanını yazarken 'olayların' ve tarihin gerçeklerinin kendi romanındaki gibi olduğu iddiasındaydı.
Belki öyleydi, ama Attila Ağabey, yazdığının bir roman olduğunu ve hiçbir doktora tezinin belki sadece bir dipnotta değinmek dışında o romanlar üstünden irdeleme yapmayacağına inanmıyordu.
Bu düşüncenin ben Kemal Tahir için de haydi haydi geçerli olduğu kanısındayım.
Doğrudur; roman, ilk örneği Don Kişot'tan beri toplumsal olayların kesişim noktasında yer alır.
Ama bu, romanın tanıklığından türeyen doğal bir sonuçtur. Roman tarihi sadece yarattığı karakterler aracılığıyla temsil eder. Yoksa romanı tarih kitabı olarak yazmak da yanlıştır, o maksatla okumak da. Dostoyevski'den 19. yüzyıl Rus toplumsal bilincini öğrenebiliriz, ama bu, yazarın kurguladığı karakterlerin doğallıkları içinde bize aktardıkları bir sonuçtur, Dosto Babanın tarihsel yargılarından öyle bir sonucu çıkarmayı o kadar da önemsemeyiz.
***
Oysa Kemal Tahir, özellikle Kemal Tahir bu maksadın insanıydı. Bazen roman yazdığını unutuyordu. Nitekim, bildiğim kadarıyla, büyük tarihçimiz Mete Tunçay, Kemal Tahir'in çok üzücü bir biçimde yaşamını kaybettiği kalp krizinin hemen birkaç saat öncesinde, Mehmet Barlas'ın evinde onunla tam da bunu tartışmıştı. Tunçay, Kemal Tahir'e, kendisi yazdı bunu, Kurt Kanunu kitabında anlattığı Kara Kemal'in 'o' Kara Kemal olmadığını, ama insanların o tarihten sonra adı geçen İttihatçıyı öyle, Tahir'in yazdığı gibi bileceklerini belirtip bunu eleştirmişti. Yani, Kurt Kanunu daha yazıldığı günde 'bilgiye' dayanan yanıyla eleştirilmişti. Bugün de eleştirilebilir ama bu demek değildir ki, herhangi bir romancı bir tarihsel şahsiyeti romanlaştıramaz. Buradaki sorun romanın roman olarak okunmasıdır.
***
Halbuki, şimdi bununla da yetinmiyoruz. O romanı diziye dönüştürüyoruz. Diziyi de alternatif tarih olarak sunuyoruz.
Bu komik bir şeydir. Roman tarih kitabı olamayacağı gibi, romandan yapılan dizi, yani 'suyunun suyu' haydi haydi alternatif tarih olmaz.
Olur; ama bir koşulla, tümüyle senaristin, yönetmenin kişisel tercihleri, anlayışları doğrultusunda olur. Nesnellik, bilimsellik, akademik irdelememelerin sınır şartları dışında olur. Oysa biz şimdi Osmanlı tarihini Muhteşem Yüzyıl'dan öğreniyoruz.
Anlaşılan Cumhuriyet tarihini de Kurt Kanunu'ndan öğreneceğiz.
Biliyorum, resmi tarihten çok sıkıldık ama kaş yapalım derken göz çıkartmayalım, bir de alternatif tarihi temizleyen bir tarihçiliğe ihtiyaç duymayalım.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA