Türkiye'nin en iyi haber sitesi
EROL GÖKA

Sessiz bir devrim

Demokratikleşme paketinin açıklanmasını tüm Türkiye, nefeslerimizi tutarak bekledik. Herkesi hoşnut edecek bir paket olması imkânsızdı; daha açıklama yapılmadan bazılarının "Dağ fare doğurdu!" başlıkları atmış olduklarını biliyorduk. Paketle birlikte hiçbir değişiklik olmadığını, olmayacağını savunanların haricinde bir önyargılı kesim daha vardı ki, onlara göre, bir süreden beri icra edilen karşı- faaliyetlere "paket" son noktayı koymuş, Cumhuriyet'in tüm kazanımlarını ortadan kaldırmıştı. Önyargılı kesimlerin böylesine birbirine zıt fikirler öne sürmesine karşın, yapılan araştırmalar da gösteriyor ki, toplumun kahir ekseriyeti önyargılardan uzak bir değerlendirme yapıyor ya "paket"i büyük ölçüde olumluyor ya da yapılacak başka reformlar olduğunu vurgulayarak "yetmez ama evet" diyordu.
Demokratikleşme paketini nefeslerimizi tutarak bekledik çünkü açıklama tarihinin öncesinde Başbakan'ın ağzından tüm toplum kesimlerini memnun edecek kararlar olacağı beyan edilmişti. O Başbakan ki, partisinin iktidarda olduğu yıllar boyunca ülkeyi Avrupa Birliği mevzuatına uyumlu, gelişmiş demokrasiler düzeyine getirebilmek için birçok dev reformun sözü de onun ağzından çıkmış ve gereği yapılmıştı. Bu yüzden önyargılı olanlarımız da dahil olmak üzere içten içe hepimiz 1 Ekim 2013'ten itibaren yepyeni bir ülkeye uyanacağımızı biliyorduk ve yanılmadık.
demokratikleşme paketi üzerine düşünüyor, tartışıyor ve gerekli mevzuat değişikliklerinin ardından heyecanla kararların uygulamaya geçirilmesini bekliyoruz. "Andımız"ın okunmadığı, kamunun büyük çoğunluğunda özgür kılık kıyafetlerle işe gidilebildiği günleri gördük. Vakıf mülkleri ve varlıkları iade edilen azınlıklar, tabelaları değişmeye başlayan üniversite ve yerleşim yerleri, nefret ve ayrımcılıkla ilgili suçları yasalaştırmak için çabalayan ve seçim barajı tartışmalarına hazırlanan Meclis, özgürlüğünü ilan etmeye hazırlanan klavyeler ve ana dille kucaklaşacak yeni özel okullar...
Yeni Türkiye'den manzaralara çok kısa sürede birçok başka değişimin görüntüleri ilave olacak, üstelik de şiddete başvurmaktan çekinmeyen büyük kalabalıkları harekete geçirecek tepkilere yol açmadan, uhuletle ve suhuletle. Yanılmadık, demokrasi katarımız umudumuzu arttırarak yoluna devam ediyor. Bir süreden beri, toplumun üzerine umutsuzluk sisi yayanlar, AK Parti icraatlarıyla birlikte "demokrasi ve özgürlük" söyleminin sadece sözde ve görüntüde kaldığını, askeri vesayetin yerine sivil vesayetin yerleşmeye başladığını ve hatta "diktatörlük"ün kurulacağını ileri sürenler yanıldılar.

Paketin öncelikleri

Bize göre 30 Eylül 2013, siyasi tarihimizde, ideolojik ve kimliğe dayalı siyaset döneminin bittiğini, demokrasi ve özgürlüklere dayalı yepyeni bir dönemin başladığını ilan eden bir milattır. Toplumumuz uzun yıllardır barışçı bir biçimde sürdürdüğü demokrasi mücadelesinden alnının akıyla çıkmış, önce gidilecek yolun kendine özgü modernleşme olması gerektiğini ve sandığın gücünü göstermiş, demokratikleşme paketi ile birlikte ise bundan böyle devletin işleyişine yalnızca kendi taleplerinin yön vereceğini âleme duyurmuştur. Demokratikleşme paketinden yola çıkarak bu kadar kendinden emin ve umutlu konuşuyoruz. Çünkü demokratikleşme paketi, önyargılarla değil de hak ettiği titizlikle bir değerlendirmeye tabi tutulduğunda, iki eksen üzerine oturduğu görülecek ve bu eksenlerin analizi de bizi haklı çıkaracaktır.
Demokratikleşme paketinin temellendiği birinci eksen, siyasetin öncelenmesidir. Paketteki birçok madde (siyasi partilere üyeliğin kolaylaştırılması, siyasetin finansmanı, serbest siyasi propaganda dili, dar bölge ve seçim barajının tartışmaya açılması vs.) siyaseti esas alan, önceleyen, çözümün siyasette olduğunu vurgulayan bir bakışa işaret etmektedir ki, bu bakış paketin ana felsefesini oluşturmaktadır. Bir restorasyona tabi tutulan, zamanın icaplarına göre onarılarak yeniden inşa edilen Türkiye Cumhuriyeti'nde, bundan böyle devletin istikametinin siyaset tarafından belirlenecek olması, kim ne derse desin kesinlikle "devrim" niteliğindedir; daha doğrusu AK Parti iktidarıyla birlikte başlayan, makul ve mutedil usullerle hayata geçirilen "sessiz devrim" süreci devam etmektedir. Önceden memura siyaseti yasaklayan anlayış, aslında çözümü siyasette görmeyen, devletin siyasetle biçimleneceğine inanmayan bir anlayıştı. Bu anlayış, vesayet sistemi tarafından vaaz ediliyor ve görünüşte siyaset ve demokrasi var olsa da, aslında iktidara gelen partiyi vesayet sisteminin istekleri doğrultusunda icraata mahkûm ediyor, "hükümet"i ve "devlet"i birbirinden ayırıyor, icraat yapamayan ideolojik ve kimlik siyasetlerini öne çıkarıyordu. 1 Ekim 2013'ten itibaren ise sadece sınırlı hükümet icraatları değil devletin tüm işleyişi sivil siyasete, toplumun iradesine bırakılmaktadır ki, olması gereken de budur.
Demokratikleşme paketinin dayandığı ikinci eksen demokrasi ve özgürlüklerdir
. Bu eksende öncelenen siyasetin yolu belirlenmekte, bireysel hak ve özgürlüklerin, grup hak ve özgürlüklerinin tanınmasına ve bunların engellenmesinin önüne geçilmesine dönük amaç çok açık bir şekilde görülmektedir.
Bundan sonra gidilecek yol artık bellidir; sivil siyaset, demokrasi ve özgürlükler tarafından belirlenecektir. Bu paket de dahil olmak üzere, şimdiye kadar yapılanları, eksik, hatalı bulabilirsiniz; tamamlamak, düzeltmek senin (toplumun) elindedir" denilmektedir. Bunu diyen değişim iradesini temsil eden lidere "diktatör" deme hakkınız bile, sandıkta konuşan topluma saygı göstermek şartıyla, şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da bakidir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA