Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

İsrail hep aynı ama ona karşı olanlar sürekli değiştiriliyor

İsrail'in 1967'deki "6 Gün savaşı" sonunda Kudüs'ü zapt etmesi ve başkent ilan etmesi ertesinde, Türkiye'nin Ortadoğu'ya dönük siyasetinin ekseni değişmişti.
Ankara artık İsrail'e karşı Arapların yanındaydı.
Nitekim hazirandaki savaştan sonra İsrail'e karşı Birleşmiş Milletler'de yer alan bütün girişimlerde Türkiye ön safta yer almıştı.
Mesela BM Genel Kurulu'nda 1967 Temmuzunda kabul edilen ve İsrail'i Kudüs'ün statüsünü değiştirebilecek her türlü tedbirden kaçınmaya davet eden karar tasarısını Pakistan'la birlikte Türkiye, İran, Gine, Mali ve Nijer hazırlamışlardı.
Daha sonra Güvenlik Konseyi'nin kabul ettiği ve İsrail'i işgal ettiği topraklardan çekilmeye davet eden ünlü 22 Kasım 1967 tarihli 242 Sayılı, Sovyet ağırlıklı karar da, Genel Kurul'daki havayı yansıtıyordu.
O dönemlerde Dışişleri Bakanı olan rahmetli İhsan Sabri Çağlayangil'in TBMM'deki konuşmalarının ana savı "Dış siyasetimiz Arabize olmadı" çizgisi üzerinde iç ve dış kamuoyunu sakinleştirmeye dönüktü.

Muhtıralı darbe

Belirli kesimler o zaman da "Şeriat tehlikesi" üzerinden siyaset yapıp laiklik ticareti sürdürseler bile, o dönemde kimsenin iktidardaki Demirel Hükümeti'ni İslamcılıkla suçladığı falan yoktu.
Daha sonra 12 Mart 1971 muhtıralı darbe ile Demirel Hükümeti devrildiğinde ana gerekçe sol içerikli anarşi ve terörle iktidarın baş edememesi olarak gösterilmişti.
İsterseniz Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Faruk Gürler, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Muhsin Batur ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Celal Eyiceoğlu tarafından imzalanan ve Cumhurbaşkanına, Senato ve Meclis Başkanlarına verilen o muhtıranın metnini hatırlayalım.
"1) Parlamento ve Hükümet süregelen tutum, görüş ve icraatıyla yurdumuzu anarşi, kardeş kavgası, sosyal ve ekonomik huzursuzluklar içine sokmuş, Atatürk'ün bize hedef verdiği çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak ümidini kamuoyunda yitirmiş ve Anayasa'nın öngördüğü reformları tahakkuk ettirememiş olup, Türkiye Cumhuriyeti'nin geleceği ağır bir tehlike içine düşürülmüştür.

Atatürkçü görüş

2) Türk Milletinin ve sinesinden çıkan Silahlı Kuvvetlerinin bu vahim ortam hakkında duyduğu üzüntü ve ümitsizliği giderecek çarelerin, partiler üstü bir anlayışla Meclislerimizce değerlendirilerek mevcut anarşik durumu giderecek ve Anayasa'nın öngördüğü reformları Atatürkçü bir görüşle ele alacak ve inkılap kanunlarını uygulayacak kuvvetli ve inandırıcı bir hükümetin demokratik kurallar içinde teşkili zaruri görülmektedir.
3) Bu husus süratle tahakkuk ettirilmediği takdirde, Türk Silahlı Kuvvetleri, kanunların kendisine vermiş olduğu Türkiye Cumhuriyeti'ni korumak ve kollamak görevini yerine getirerek, idareyi doğrudan üzerine almaya kararlıdır."
Muhtıra saat 13.00'te radyodan okunduktan sonra, Demirel Başbakanlığındaki Adalet Partisi Hükümeti görevi bırakmıştı.
Bu muhtıranın ilk iki maddesindeki söylemleri, bugünün muhalefetinden de işitmiyor muyuz?

Geçmişten ders almak

Geçmişte olup bitenleri yeniden hatırlamak böyle durumlarda yararlı olabiliyor.
Düşünün ki İsrail o günden bugüne ne işgal ettiği topraklardan çekildi, ne de Kudüs'ün başkent olmasından vazgeçildi. Ayrıca daha sonra 1973'teki Yom Kipur Savaşı ile işgal daha yerleşik hale geldi.
Ama Birleşmiş Milletler'de İsrail aleyhindeki kararlara öncülük eden ülkelerde 1967'den bu yana sayısız rejim değişiklikleri ve darbeler oldu. Pakistan'ı, İran'ı, Türkiye'yi hatırlayın. İsterseniz Sovyetler'i bile hatırlayın...
1993 yılında yeniden Filistin yönetimine verilen Gazze, 2007'den bu yana da İsrail ablukasına hedef olmuş durumda.
Peki ne değişmedi?
İsrail-Amerikan stratejik kader birliği daha da pekişti.

Friedman'ın eleştirisi

Kıssadan Hisse: Ortadoğu'da İsrail'in izlediği siyasete karşı tutum belirleyen ülkeler, kendi içlerinde demokrasiyi ve istikrarı korumayı öncelikle gündemde tutmalıdırlar.
Özyeğin Üniversitesi'nin davetlisi olarak İstanbul'da bir konuşma yapan The New York Times'ın dış politika yazarı Thomas Friedman'ın şu değerlendirmesini herhalde dikkate almak durumundayız:
"- Maalesef, Erdoğan'ın Arap ülkelerindeki popülerliği demokrasi, modernizm ve İslam'ın bir sentezini sunmasından değil, ancak İsrail'i işgali yüzünden yüksek sesle eleştirmesinden ve Filistin Devleti'nin kurulması için gerçekten çaba gösteren Filistin Yönetimi yerine Hamas'ı övmesinden kaynaklanıyor."

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA