Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN CELAL GÜZEL

Türkiye'de İnsan Hakları ve Demokrasi

'Yeni Türkiye' Dergimizin 'İnsan Hakları' ile ilgili 2 ciltlik Mayıs Haziran 1998 sayısında, 'Türkiye insan haklarının neresinde?' sorusuna cevaben, 'Türkiye'nin insan hakları açısında karnesi hiç de iyi değildir. Türkiye, Batı'nın gelişmiş ülkeleri ile karşılaştırıldığında demokrasi, temel hak ve özgürlükler yönünden çok gerilerdedir' yazmıştım.
Bu arada 'Freedom House' adlı uluslararası sivil toplum kuruluşunun yayınladığı yıllık rapora göre, Türkiye 'kısmen özgür' ülkeler içinde yer alıyor ve Zimbabwe'den önce, Tanzanya'dan sonra geliyordu.
Derginin insan hakları sayısını yayınladığımız sırada, 28 Şubat Darbe Dönemi bütün huşuneti ve baskılarıyla devam ediyor; düşünce, ifade, din ve vicdan hürriyeti ayaklar altında sürünüyor; hapishaneler gazeteciler ve düşünce suçlularıyla dolup taşıyordu. Uluslararası yayınlarda Türkiye'nin siyasî rejimi 'askerî demokrasi' (military democracy) olarak zikrediliyordu. O günlerin şartlarında, Freedom House'ın tespitleri mübalağalı görülse de normal karşılanabilirdi.

***
2002 Kasımı'nda AK Parti tek başına iktidara gelince, önce jakoben ve militarist çevreler bu gerçeği kabullenmek istemediler. Militarist vesayet rejimini devam ettirmek isteyenler, meşru iktidara karşı darbe teşebbüsleri hazırlamaya başladılar.
Buna mukabil Başbakan Erdoğan ve AK Parti İktidarı, 10 yıla yakın bir müddetten beri devam ettikleri bir demokrasi ve insan hakları mücadelesi başlattılar. Önce, AB kriterleri çerçevesinde hürriyeti arttırıcı Anayasa ve kanun değişikliklerini 'uyum paketleri' hâlinde gerçekleştirdiler.
Başbakan Erdoğan ve siyasî ekibinin başardığı, reform mahiyetindeki iki icraat, Türkiye'de insan hakları ve demokrasi karnesini baştan aşağı değiştirmiştir. Bunlardan ilki, son yarım asırlık Darbe Dönemi'nin tasfiyesiyle 'militarist vesayet'in kaldırılmasıdır. AK Parti döneminde, ilk defa militarist hegemonyadan arınmış ve millet iradesine dayanan bir demokrasi uygulaması gerçekleştirilebilmiştir.
Reform, hattâ devrimi niteliğindeki ikinci icraat ise, 'jüristokratik hegemonya'nın tasfiyesidir. Darbe dönemlerinde darbecilerin maskarası olmuş, CHP jakobenizmi doğrultusunda siyasallaşmış, adaleti dağıtacağına ideolojik vatan kurtarma operasyonlarına girişmiş yargı, özellikle 12 Eylül 2010 Referandumu ile tarafsız ve demokratik yörüngesine oturtulabilmiştir.
***
Eğer insan hakları örgütleri, Freedom House, OECD ve UNESCO gibi uluslararası kuruluşlar, Türkiye'deki son on yıllık gelişmeleri ve demokratikleşmeyi iyi niyetle değerlendirmiş olsalar, 1997 Türkiyesi'nden tamamen değişik bir tabloyla karşılaşacaklardır. Bu itibarla, benzeri mukayeseleri objektif kriterler geliştirerek bizzat yapmalıyız.
Özellikle Ana Muhalefet Partisi lideri Kılıçdaroğlu ile sözcüleri, Türkiye'yi bir 'Korku İmparatorluğu'na benzetiyorlar. Ergenekon ve darbe soruşturmalarını 'muhaliflerin susturulması' olarak istismar eden bu çevreler, bir yandan da çelişmeye düşerek mahkemenin Hrant Dink kararında örgüt arıyorlar. CHP lideri Kılıçdaroğlu uluslararası platformlarda bile kendi ülkesini, gazetecilerin hapsedildiği ve insan haklarının çiğnendiği bir ülke olarak takdim etmekten hiç sıkılmıyor.
Bunun sonucunda da Türkiye'ye hâlâ 'Geceyarısı Ekspresi' gözlüğüyle bakan Paul Auster gibi yazarları tahrik ediyorlar. Halbuki, defaatle yazıp çiziyoruz ki hapishanelerdeki tutuklular ve hükümlüler sadece yayın faaliyetinde bulunmamışlardır. İçlerinde cinayetten hırsızlığa, bombacılıktan teröristliğe kadar uzanan çizgide suç işlemiş kişiler vardır. Daha doğrusu, bu kişilerden sadece birkaçı basın-yayın faaliyetleri dolayısıyla tutuklanmışlardır.
Türkiye, artık insan hak ve hürriyetlerinin geniş şekilde tanındığı, 'ileri demokrasi'ye sahip bir ülke olma yolundadır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA