Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SOLİ ÖZEL

Dağılma

Bir kere işler ters gitmeye görsün arkası kesilmiyor. Söz konusu tersliklerin siyaseten zarar verdiği kişi ABD Başkanı olunca doğrusu üzülmek de zor. Ancak Bush'un kendi partisinin üyelerinin güçlü muhalefeti nedeniyle Amerikan limanlarından altısının işletmesini Dubaili bir firmaya devretme kararı çok boyutlu bir gelişme.
Olay kısaca şu şekilde gelişti. Bu limanların işletmelerini üstlenmiş olan İngiliz firmasını Dubai kraliyet ailesine ait Dubai Limanlar Dünyası (DP World) adlı bir şirket satın aldı. Bu durumda liman işletmeleri de Dubai firmasına devredilecekti. Bush yönetimi bunu onayladı ancak kıyamet de koptu.
Amerikalıların ezici çoğunluğunun bu karara karşı çıktıkları anlaşıldı. Bu muhalefeti besleyen unsurlardan birisi de Arap ve Müslüman karşıtlığıydı. Limanların güvenlik işlerinden Amerikan devleti sorumlu olmasına rağmen muhalifler liman güvenliğinin Araplara teslim edilemeyeceğini söyleyerek suları iyice bulandırdılar.
Bush kırk yılın başında ilkesel olarak doğru yerde durdu, kararını savundu ve güvenliğin tehlikeye girmeyeceğini söyledi. Ülkesini vuran ve en önemli kentlerinden birisini sular altında bırakan kasırga sırasında Başkanlarının ilgisizliğini videodan izlemiş Amerikalılar ise bu kez biz almayalım diyerek Başkan'a sırtlarını döndüler. Üstelik bir kez daha Bush yönetiminden birilerinin bu anlaşmadan maddi olarak dolaylı ya da dolaysız yararlanmış olabilecekleri kuşkusu da belirdi.
Anlaşma Amerikan Senatosu'nda hızla reddedilmeye doğru giderken Dubai şirketi ABD'deki limanların işletmesini bir Amerikan kurumuna devredeceğini açıkladı. Kriz bitti ama daha derin krizlerin tohumları atıldı. ABD ile yakın işbirliği içindeki bir Şeyhlik açıkça parasıyla rezil edildi. Üstelik gösterilen tepkide ve kullanılan dilde tam da radikal milliyetçilerin ve dincilerin parmak bastığı türden şoven, ırkçı öğeler de vardı. Propaganda malzemesi açısından durumu sevinçle karşıladılar.

Ekonomik milliyetçilik
Daha geniş açıdan bakıldığında liman anlaşmasının bu koşullarda gerçekleşmemesi tüm dünyada giderek yükselen ekonomik milliyetçiliğe de bir örnek teşkil ediyor. Bu bağlamda da 11 Eylül sonrası ortam kadar küreselleşmenin hemen her yerde toplumun çeşitli kesimlerinin canını yakıyor oluşu ekonomik milliyetçiliği besliyor. ABD bu kulvara girdikten sonra global sermayenin bazı sektörlere girmesi dünyada zorlaşacak, AB'nin de sık sık başvurduğu şirket koruma ve kollama operasyonları ise muhtemelen artacaktır.
Bu tartışmalar sürerken Bush'un muhaliflerinin yıllardır söyledikleri bazı doğrular da nihayet geniş kitleye ulaşmaya başladı. Irak'ta haksız ve gereksiz bir savaşı başlatarak yüz milyarlarca doları uçuran, terörle mücadele ediyorum derken yaygınlaştıran Bush yönetimi aslında ülkesini iyi korumuyor. Kaynak ayrılmadığı için her yıl ABD'ye giren 2 milyar ton malı taşıyan konteynerlerin yalnızca yüzde 5'i denetlenebiliyor. Yani bu yönetim kendi halkının 11 Eylül'den sonraki konjonktürde teröre karşı korunması için gerekli en temel adımları atmıyor.
Sonuçta liman fiyaskosu Bush'un siyasi zayıflığının da iyice sergilenmesini sağladı. Kasım ayında seçime gidecek Kongre'de Cumhuriyetçiler Başkan'la pek yakın durmamaya özen gösteriyorlar. Savaşı desteklemiş yeni muhafazakar tayfası birbiri ardına yanlış yaptıklarını kabulleniyor. Fareler hızla batan gemiyi terk ediyor. Başkan'ın bir zamanki koşulsuz destekçileri mali sorumsuzluğu nedeniyle kendisini yerden yere vuruyor. Kasım seçimleri Amerikan siyasetinde farklı bir gündemin şekillenmesine vesile olacak gibi.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA