Türkiye'nin en iyi haber sitesi
REFİK ERDURAN

Feleğimiz şaşmasın

Kadınlar fala erkeklerden çok daha meraklıdırlar.
Niçin?
Çünkü türümüz gelişirken "Ne yapacağım?" sorusunu kendilerine sormalarını gerektiren durumlarla daha az karşılaşmış, yaşantılarının büyük bölümünü "Ne olacak?" diye kaygılanmakla geçirmek zorunda kalmışlardır.
Mağara adamları dağda bayırda avlanır ya da savaşırken kadınları "Herifler sağ dönecek mi, et getirecek mi, çocuklara ne yedireceğiz?" sorularıyla tasalanmışlardır akşamlara kadar. Geleceği önceden görme isteğinin ruhsal yapılarına sinmiş olmasına şaşılmaz.
Tabii, fal meraklısı erkekler de az değil.
Tarih boyunca hükümdarlar arasında bile öylelerine sıkça rastlandı. Bunu komik bulmaz mısınız?
Düşünün. Adam hasbelkader devletin başında. Ordular, donanmalar, hazineler, bilginler var emrinde. "Bu kozlarımı kullanarak ne yapabilirim?" diye düşüneceğine, gözünü gökteki yıldızlara dikmiş, çevresine müneccimleri toplamış, soruyor:
"Ne olacak?"
O yıldız falcıları arasından bir akıllı çıkıp da şöyle diyememiş:
"Bunu bizim sana sormamız gerekir, sultanım. Sen ne yapmaya karar verirsen o olacak."

***

Bizim örf ve adetlerimiz "mazbutluk" ya da "tevekkül" diye adlandırılan edilgenliği yüzyıllar boyunca güçlendirdi. Evlerde kızlar kahve falına bakarak kısmet beklediler.
Onlara "Giyin kuşan, insan içine çık, tanıştığın delikanlılardan beğendiklerinle arkadaşlık et, onlardan biri seni isterse evlenirsiniz" demek olası değildi. Normaldi geleceği fincan telvesinde aramak.
Günümüzün iç dinamikleri hızla gelişen Türkiye'sinde iki cinsten de gençler arasında yıldız falı gibi merakların artmakta olması üzücü.
"Düzen çarpık, işsizlik var, ne yapsınlar" demeyin. Düzenin nasıl düzeltileceğini en enerjik hırsla onların düşünmesi gerekir.
Kamuoyumuzun genelinde de anlamsız karamsarlıkla karışık bir "Ne olacak?" beklentisi yaygınlaşmakta. Açılımlar ne olacak, kamplaşma ne olacak, anayasa ne olacak, ekonomi ne olacak, yargı ne olacak...
"Çözümleri üretip uygulayalım!" coşkusu yok.
Çocukluğunda çok daha kısıtlı kozlara sahip Türk toplumunun dünyayı afallatan atılımlar gerçekleştirdiğini görmüş olan bir insan için anlaşılmaz bir görüntü.
***

İlginç bulduğum kupürleri biriktirir, ara sıra karıştırırım. Dün geçen yaz İstanbul Kültür Üniversitesi rektörü Prof. Dr. Dursun Koçer'le yapılmış, Cumhuriyet'te yayımlanmış bir söyleşiye rastladım.
Prof. Koçer de yıldızlarla ilgili. Ama onların falıyla değil, bilimiyle.
Alanı astronomi. Eski adı felekiyat olan gök bilimi. (Talih yazgısı anlamında kullandığımız "felek" sözcüğünün gök demek olduğunu bilir misiniz?) Gözlemcilikle yetinmeyen, hep "yapan" bir eylemci.
Sicilinde Avrupa'daki "Yıldız Atmosferlerinin Analizi" konulu araştırmalarından tutun da, TÜBİTAK Ulusal Gözlemevi kuruculuğuna kadar inanılmaz sayıda "yapılmış iş" var. Rektör olduktan sonra da Kültür Üniversitesi'nde beyin dinamiği ve moleküler biyoloji gibi "bizden çok Batı'ya yakışır" alanlarda araştırma merkezleri kurdurmuş.
Söyleşide bir soruyu bakın nasıl yanıtlıyor:
"Her yer tarot ve kahve falı bakan mekânlarla dolu. Gençler sürekli fal baktırıyor ve hayatlarını ona göre yönlendiriyorlar. Bu bir insanın kendine yapabileceği en büyük haksızlık. İnsan olarak en büyük özelliğimiz düşünebilmek, karar vermek ve uygulayabilmektir. Siz ise bu özelliğinizi bir falcıya teslim ediyorsunuz."
Böyle diyerek ah vah ile yetinmemiş eylemci rektör. Öğrencileri üniversite içinde her bakımdan aktif davranmaya itmek için elinden geleni "yapmakta".
Bu tavrın yalnız eğitim kurumlarında değil, toplumumuzun genelinde gitgide daha geçerli olmasını diliyorum. Ölü toprağını üstümüzden atarsak, "Yes we can" ("Evet yapabiliriz") diyen Obama tayfasından geri kalmazsak...
Ne mi olacak?
Fincanlara bakmadan açık seçik görüyorum:
İyi olacak.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA