Türkiye'nin en iyi haber sitesi
REFİK ERDURAN

Ziftin peki

Önemli kavşaklarda -örneğin pazar günü nasıl oy kullanacağınız konusunda- kararlarınızı başkalarından duyduklarınıza göre mi verirsiniz, kendi yaşantınızda gördüğünüz somut gerçeklere göre mi?
İkincisinin elbette daha sağlıklı olduğunu düşünerek ben öyle yapmaya çalışıyorum.

***

Cumartesi eşimin doğum günüydü. Öğle yemeği için sevdiğimiz bir lokantaya gitmek istedik.
Büyükçekmece'de, bir yanı göl, öte yanı deniz. Karşısında Sinan'ın nefis köprüsü. Kıyısında çocukların binmeye bayıldıkları deniz bisikleti. Taptaze balıkları isterseniz masa kenarında kızartıyorlar.
Hevesle ulaştık o harika yere. Bayram sonrasına kadar kapalıymış!
Eşimle bakıştık. İkimizin de gözlerinde aynı soru:
"İstanbul'da bile, Ramazan ayının mahalle baskısı...?"
Çocuklar çok aç olduklarını söylüyorlar. Doğru ilçe merkezine daldık ki, ooo... Hava kebap kokuyor. Sağlı sollu birçok yerde millet keyifle sohbet ederek karnını doyurmakta.
Bir şey almak için girdiğim dükkânın sahibi kapalı lokantayı işletenleri tanıyormuş. Onların Ramazan tatilinin nedeni mahalle baskısı falan değil, bu aydaki müşteri azlığıymış.
Yani oranın müdavimlerinin çoğunluğu kendi iradeleriyle oruç tutmaya karar vermiş, cüzdanlarıyla halkoylaması yapıp bu ayda açık lokantaya hayır demişler.
Gerekli gören oruç tutuyor, görmeyen tutmuyor. İsteyen lokantasını açıyor, istemeyen açmıyor.
Pratikte demokrasi gereği bu değil mi?

***

Uluslararası CNN'in bir Ramazan programında da İstanbul'un bir sokağı gösterildi:
Sağ taraftaki açık ocaklarda hazırlanan iftar yemekleri ve sıra bekleyen "niyetli" müşteriler... Soldaki kaldırımın üstüne dizili masaların çevresinde içki içerek bir şeyler atıştıran insanlar...
Sunucu "Laik Türkiye böyle bir yer" dedi. "İftar sabrı içindeki inançlılar da var, onların tam karşısında buzlu biralarını yudumlayanlar da."
Tabii siz "Ama orası İstanbul" diye düşünebilirsiniz. "Anadolu'dan ne haber?"
Nitekim geçen hafta Yozgat otogarında iftardan önce sigara içtiği için iki kişinin saldırısına uğrayan bir savcı hastanelik oldu.
Suçtur. Saldırganlar kovuşturulur, cezalandırılır. Önemli olan, devlet temsilcilerinin onlara arka çıkıp çıkmayacağı.
Suç her yerde işlenebiliyor. Laikliği en sağlamca benimsemiş ülkelerde bile.
Yine geçen hafta New York'ta taksiye binen bir müşteri fazlaca esmer bulduğu şoföre Müslüman olup olmadığını sordu, evet diyen adamı çok yerinden bıçakladı.
İster Yozgat'ta bulunun, ister New York'ta, karşınızdaki kişi kendini sizin özel yaşantınıza karışmaya yetkili sayıyorsa, tehlikedesiniz demektir.

***

Türk devleti benim özel yaşantıma karıştı.
Reklam meraklısı bir işgüzar avukat medeni denen yasamızın gayrimedeni bir maddesine dayanarak ihbarda bulundu, bir savcımız "Kusura bakmayın, saçma bir şey ama mecburum" diyerek dava açtı, bir yargıcımız aynı çaresizlikle evliliğimi iptal etti. "Tebellüğ" işlemini tamamlamayarak kesinleşmesini havada bıraktığım o kararı da ben nasıl iptal ettireceğimi hukukçularla görüştüm.
Söz konusu maddenin Anayasa'ya aykırı ama mahkemeye "şahsen" başvuru sorununun çetrefil olduğunu, işin sonunun Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne dayanabileceğini söylediler. O da benim hoşuma gitmedi.
Halkoylamasından "evet" çıkarsa ilk işim devletin burnunu özel yaşantımdan çıkarmak için Anayasa Mahkemesi'ne başvurmak olacak. Şimdi düşünüyorum:
Benim için o konu mu önemli, gittiğim lokantayı kapalı bulmuş olmak mı?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA