Türkiye'nin en iyi haber sitesi
REFİK ERDURAN

Valendi gülümserken

Geçen akşam BBC'nin bülteninde haberleri izliyorum. İkincisi İstanbul'dan. On yaşındaki şipşirin bir oğlan Kadıköy'deki Rum İlköğretim Okulu'nun tek ve son öğrencisi. Koca binada yalnız başına dolaşıyor. Zil çalınca koşarak üst kata çıkıp sınıfa giriyor, öğretmeninden ders dinliyor. Kara tahtada "İstanbul büyük bir kenttir" yazılı. Sıralar bomboş.
Para almadan yöneticilik de yapmakta olan öğretmen Yorgo Bey İngiliz muhabire "Okulumuz on dokuzuncu yüzyılda kurulmuş" diyor. "Çocukluğumda burada öğrenciydim. Altı sınıfımız vardı. Hepsi doluydu. Şimdi yalnız Valendi kaldı. O da mezun olunca okul kapanacak herhalde."
Muhabir onun tercümanlığıyla Valendi'ye de sorular soruyor. Düzgün Türkçesiyle yanıtlıyor oğlancık:
"Burada her şey var, ama arkadaşım yok. Teneffüslerde öğretmenimle top oynuyorum.
Keşke başka çocuklar da olsa..."
Kendi okullarım, kendi arkadaşlarım gözümün önüne geliyor: Viron, Kazer, Jozef, Salahattin... Rum, Ermeni, Yahudi, Kürt değildi onlar. Gülüşüp itişerek şakalaştığım çocuklardı. Cıvıl cıvıldı ortamımız.
Yorgo Bey'in hatırladığı okul bahçesi de öyleymiş. Ama şimdi ekranda Valendi küçük bir gülümsemeyle tekrarlıyor: "Arkadaşım olsa..."
Erkeğe sulugözlülük yakışmaz şartlanmasıyla kendimi tutuyorum.


***

Şartlanmış olmadıkları için çocuklar yetişkinlerin sorgulamayı akıllarından geçirmedikleri durumların nedenlerini araştırabiliyorlar. Sabah sabah kendi oğlumdan pattadak bir soru:
"Baba, dünyada tek devlet olamaz mı?"
"Neden sordun?"
"Sınırlar var diye paralar silahlara gidiyor. Savaş çıkınca insanlar ölüyor.
Tek devlet kurulsa da, öyle yapmasalar..."
Gidişin tam ters yönde olduğunu, yeni yeni sınırlar çizildiğini söylüyorum. Aklı yatmıyor. Tek devlet kurulacağına inancını tekrarlıyor.
"Al, bugünkü gazetelere bak. Sudan bölünüyor. Yarın Güney Sudan diye yeni bir devlet olacak. Ülkelerin sayısı iki yüze yaklaştı."
"Orası niçin bölünüyor?"
"Kuzeydekiler Müslüman, güneydekiler Hıristiyan. Geçinemiyorlar."
Son yıllarda bağımsızlık ilanıyla parçalanmaların çoğaldığını anlatarak Yugoslavya'dan, Kosova'dan, Kafkaslar'dan söz ediyorum. Kıbrıs'ta da aynı şeyin olabileceğini söylüyorum.
"Hep Müslümanlarla Hıristiyanlar geçinemiyor diye mi?"
İnsanların geçimsizliği için din farkının da şart olmadığını anlatmaya çalışıyorum. En çarpıcı örneği kendi içimizden vererek.
"Bak, eve iki vatandaş getireyim. Birinin Türk, ötekinin Kürt asıllı olduğunu söyleyeyim. İkisinin tipi aynı. İkisi de Müslüman. İkisi de Türkçe konuşuyor. Hangisinin ne olduğunu bilemezsin. Ama gırtlak gırtlağa gelmelerini isteyenler var."
"Niye be baba?"
Oğlanın şaşkınlığı öyle gerçek ve mantıklı ki, bu sefer kahkahayla gülmemek için tutuyorum kendimi.

***
Tabii, acı gerçekleri göğüsleyecek yaşa gelmeden çocuklara insan denen yaratığın bütün özelliklerini açıklayarak akıllarını bulandırmamak gerek. Yoksa o soruyu yanıtlarken türümüzün -özellikle erkeklerin- içgüdüleri arasında nedensiz düşman edinme ve saldırı yatkınlıklarının da bulunduğunu, gerginliklerden çıkar sağlayan kişilerin kavgaları büsbütün kızıştırdıklarını anlatırdım.
Bunları yaşadığım günlerde ülkemize bir başka Yorgo geldi, kendisine uzatılan dostluk elini sıktı, güzel şeyler söyledi. Ama onun ülkesinde -şahinler diyemeyeceğim- şahinliğe özenen horozlar pek çok. Onlara hoş görünmek için tepemizi attıracak laflar da yumurtladı Yorgo.
O ayıp etti de, biz yalnız dostluk eli mi uzattık? Konuk ağırladığımız saatlerde jetlerimiz uçuyordu Yunan adalarının üstünde.
Bakalım çocuk cıvıltısının horoz yaygarası ve jet homurtusunu bastıracağı günler ne zaman gelecek?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA