ABD-Pakistan ilişkileri hiçbir zaman sorunsuz olmadı. Ancak son birkaç aydır ciddi bir dibe vuruş söz konusu. İlişkiler Usame Bin Ladin'in geçen mayısta Pakistan topraklarında, yerel yetkililere haber vermeden düzenlenen bir operasyonla öldürülmesinden beri hızla kötüye gidiyor. El Kaide liderinin Pakistan ordusunun merkez üssü sayılan Rawalpindi'ye çok yakın bir kasabada ABD tarafından öldürülmesi Washington'da ciddi tepki yaratmıştı. Egemenlik haklarına saygı duyulmamasına kızan Pakistan ise ülkedeki Amerikan birliklerinin bir kısmının geri çekilmesini talep etti. Buna karşılık ABD 800 milyon dolarlık askeri yardımını askıya aldı. Tabii ki bu arada ABD'nin Pakistan'ın Afganistan sınırındaki aşiret bölgesinde konuşlanan Taliban unsurlarına karşı insansız uçaklarla yaptığı saldırılar da diğer gerginlik konusu.
Eskiden Amerikan çevrelerince Pakistan istihbaratı konusunda sorulan bir soru vardı: Ya Taliban konusunda çok bilgisizler ya da Taliban'ı koruyorlar. Washington açısından artık bu sorunun cevabı Mullen'ın açıklaması ile ortaya çıkmış durumda: Pakistan, Taliban ve Hakkani örgütü beraber hareket ediyorlar. İki hafta önce emekliye ayrılan ABD Genelkurmay Başkanı Amiral Mike Mullen'ın Senato'da yaptığı zehir zemberek konuşmada Afganistan içinde faaliyet gösteren Hakkani örgütünü Pakistan devletinin bir kolu olarak nitelendirmesi bardağı taşıran son damla oldu. Amerikan istihbarat kaynakları son yıllarda Afganistan'da düzenlenen tüm büyük saldırıların ardında Hakkaniler'in bulunduğunu, buradaki Batılı güçlere en büyük tehdidin bu örgütten geldiğini söylüyor. Peki nereden çıktı bu Hakkani örgütü? Hakkani örgütü, 80'lerdeki Sovyet işgaline karşı savaşan Afgan mücahit komutanlardan Celaleddin Hakkani tarafından kuruldu. Celaleddin Hakkani'nin o dönemde CIA'nın en değer verdiği komutanlardan biri olduğunu Amerikalı yetkililer de kabul ediyor. Sovyet askerleriyle savaşan mücahitlere gelen Amerikan fon ve silahlarının dağıtımından sorumlu Pakistan askeri istihbaratı ISI de Hakkani'ye büyük değer veriyordu. Ama tabii ki savaş bitip CIA ve Sovyetler Afganistan'dan çekilince Pakistan ve Hakkani arasındaki ilişkiler devam etti.
Obama için bu durum büyük bir açmaz teşkil ediyor. Pakistan İslam dünyası içinde en azından Türkiye kadar öneme sahip. 170 milyonluk bu ülke önümüzdeki yıllarda nüfus olarak Endonezya'yı geçerek dünya üzerindeki en büyük Müslüman demografiye sahip ülke olacak. Aynı zamanda nükleer silahı olan tek İslam ülkesi Pakistan. ABD istihbarat kurumlarına göre Pakistan aynı zamanda nükleer cephanesini en süratli artıran ülke. Amerika, Pakistan'a Afganistan'daki savaş nedeniyle muhtaç durumda. Zira Afganistan'a giden NATO konvoylarına geçiş izni verip vermemek bütünüyle Pakistan'a bağlı. Sonuç olarak eğer Washington Pakistan'a bu kadar muhtaç durumdaysa Pakistan'ın tehdit algılanmasını dikkate almak zorunda. Pakistan ordusu ve devleti için en ölümcül tehdit radikal İslam değil, Hindistan. Ülkedeki siyasi ve askeri yapı Hindistan ve Keşmir'i en önemli sorun olarak görüyor.
Bu arada Afganistan üzerinde artan Hindistan etkisi Pakistan'ı son derece rahatsız ediyor. Hindistan'a karşı radikal İslamcı örgütleri kullanmak bu nedenle Pakistan açısından meşru bir politika. Durum böyle olunca Amerika'nın Taliban ve El Kaide ile savaşı Pakistan'da kendine destek bulmuyor. Hele bir de Washington Çin'i dengelemek için Hindistan ile beraber hareket edince Pakistan ordusu ve istihbaratı bütünüyle Amerika aleyhtarı oldu. ABD açısından tek çözüm Keşmir sorununun uluslararası bir platformda masaya yatırılması. Ancak buna Hindistan bir türlü yanaşmıyor. Amerika'yı Keşmir konusunda devre dışı bırakan Hindistan, Pakistan ile sadece ikili görüşmelere "evet" diyor. Keşmir meselesi halledilmedikçe Pakistan'ın politikası değişmeyecek. Washington bir an evvel bunu anlamak zorunda. Aksi takdirde Pakistan'ın nükleer silahları bir gün radikal İslamcı bir yönetim veya oluşumun eline geçebilir.
