Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Rüyalar gerçek olsa..

Emel Sayın'dan dinlemeye doyamadığım şarkıyı hatırladım, Başlangıç / İnception'ı izlerken..
Rüyalar gerçek olsa.. Tamam da.. Peki ya gerçek sandığımız şey rüyaysa.. Ya da yaşam sandığımız şey baştan sona bir rüyaysa.. Yani, tam tersine.. Gerçekler, rüyaysa..
Christopher Nolan, kendi yazıp yönettiği, yılın en çok tartışılan filminde bunu sorguluyor işte.. Aslında sorgulamıyor da.. Resmen söylüyor..
Rüyalarınızı düşünün.. Öğleden sonraki bir saatlik tilki uykusunda bir rüya görürsünüz, günler hatta aylar sürer rüyadaki olaylar.. Bilimsel tespitlere göre, bir kaç dakika sürer en uzun rüya.. O bir kaç dakikaya bir ömre yetecek zaman sığar..
Nolan diyor ki filmde.. "Rüyada ölürseniz, o an uyanırsınız.."
Başka deyişle, rüyada ölüm uyanmaktır.. Şimdi getirin bunları yaşama uygulayın..
Diyelim dünyadan milyon ışık yılı uzakta Andromeda sisteminde bir adam uyuyor ve uykusunda bir rüya görüyor. Rüyasında, Samanyolu diye bir nebulanın Güneş sistemindeki Dünya adlı bir gezegende Hıncal oluyor.. Andromedalı'nın gerçek yaşamındaki yarım saat, rüyasında 80 sene oluyor.. Hıncal rüyada ölünce, adam Andromeda'da uyanıyor.. Yani.. Ölüm aslında uyanmak..
Yani ölüm son değil, başlangıç.. (İnception)..
Yani, din kitaplarında Ahret denen şey, aslında gerçek yaşam.. Dünya dediğimiz de rüya..
Yani, Chistopher Nolan, İlahi dinlere bilimsel bir yaklaşımla bakıyor.. Filmde bunun şifreleri de var..
Rüyaların içine girerek insanların beyninden bir fikri çalan, ya da yeni bir fikir yerleştirene ekibi uyutarak, rüyalara gönderen uzmanın adı Yusuf.. Yusuf, Kuran'da ve İncilde (Josef), rüya tabir eden, Firavuna "Yedi yıl bolluk, yedi yıl kıtlık olacak" diyen azizin adı..
Şimdi gelelim filme..
Bir defa dikkatli izlenirse, hiç de anlaşılmaz değil.. Nolan da anlaşılma kolaylaşsın diye her şeyi yapmış.. Bir şeyi göstermeden önce izah ediyor bir defa.. Ve birbirinin içindeki rüyalarda dekoru ve kostümleri öyle farklı hazırlamış ki, karıştırmanız mümkün değil..
Şimdi bakın, basit öyküye..
Leonardo Di Caprio, insanların beyninden fikir çalan bir hırsız. Bunu, onun rüyasına girerek yapıyor. Tek başına da yapmıyor ha.. Görevimiz Tehlike gibi bir ekibi var, her biri başka uzman..
Amerika'da yaşıyor, ama ülkesine giremiyor. Çünkü karısını öldürmekle suçlanıyor.. Dünya enerji krallığında bir Avustralyalı ile çatışan Japon işadamı Ken Watanabe. Di Caprio'dan ölmekte olan adamın, mirası devralacak oğlunun beynine girerek bir fikir çalmasını değil, tam tersine ekmesini istiyor. Bu ekilen fikirle delikanlı babasının şirketini dağıtacak ve Japon tek kalacaktır. Japon "Bu işi başarırsan, senin Amerika'daki tüm sorunlarını çözerim, ülkene döner, çocuklarına kavuşursun" deyince, Di Caprio kolları sıvıyor.
Fikir ekmek, fikir çalmaktan çok zor olduğu için, rüyaların içinde kat kat rüyalar görülmesi gerekmektedir.
Di Caprio ve ekibi Avustralyalı gençle ayni uçağa girer ve birlikte uyuyup onun rüyasına girerler. Bu rüya içinde bir minibüse binerler. Orada ikinci rüya bir otelde başlar.. Otelde bir daha uyurlar.. Üçüncü rüya karlar altında bir şatoda başlar. Orada bir daha rüyaya dalarlar. Dördüncü rüya, Venedik gibi sular altında bir kente geçer. Orada bir daha uyurlar, beşinci kat rüyada kendilerini bir ıssız adanın sahilinde bulurlar.. Falan filan..
Tüm bunlar olurken, dikkat edeceğiniz şey, rüyaları birbirine karıştırmamak. Dediğim gibi Nolan elinden geleni yapmış karıştırmayın diye.. İkincisi.. Zamanın göreceli, izafi olduğunu unutmamak.. Birinci rüyadaki bir kaç saniye, minibüsün köprüden uçuşundan suya değmesine kadar geçen süre, ikinci rüyada birkaç saat, üçüncüde bir kaç gün, dördüncü de bir kaç yıl, beşincide nerdeyse bir ömre eşit.. Yani gördüğünüz her şey rüya mantığı içinde tutarlı..
O zaman nesi karışık filmin?.
Nolan finalde bir şaka yapıyor seyirciye.. Di Caprio'nun rüya ile gerçeği ayırmak için kullandığı bir küçük fırdöndü var.. Rüya ve gerçek öyle iç içe ki, bizzat rüyacı şef bile karıştırabiliyor, "Rüyada mıyım, gerçekte mi" diye.. O zaman bu fırdöndüyü çıkarıyor ve döndürüyor. Fırdöndü, yavaşlamaz, sallanmaz ve düşüp kalmaz ve devamlı dönmeye devam ederse, rüyada olduğunu anlıyor. Düşerse gerçek.. Çünkü gerçekte sonsuzluk yok.
Filmin son saniyesinde, Di Caprio fırdöndüsünü çıkarıyor. Masada çeviriyor. Fırdöndü dönüyor, dönüyor, dönüyor.. "Aaa.. Bunların hepsi rüyaymış" diye düşünmeye başlıyorsunuz ki fırdöndü sallanır gibi oluyor ve o an ekran kararıyor.. "Son/ The end!.."
Gülmeye başlıyorsunuz, salonu terk ederken..
Şimdi film, muhteşem mi?. Bence değil.. Başından sonuna keyifle ve merakla izliyorsunuz tamam.. Ama o kadar..
Çekimler muhteşem mi?.. Güzel sahneler var. Ama ben çok daha muhteşem sahneler izledim, ne filmlerde.. Avatar'da mesela.. 2012'de mesela.. Ki onlar bile geldi geçti, fazla iz bırakmadan..
Akıllara seza bir oyunculuk var mı?.. Filmde beş Oscar adayı oyuncu var.. Tom Berenger, Leonardo DiCaprio, Pete Postlethwaite, Ken Watanabe, Ellen Page.. İki de Oscarlı.. Michael Caine ve Marion Cotillard.. (Bir küçük not.. Page ve Cotillard 2008'de En İyi Kadın Oyuncu Oscar'ına birlikte aday olmuşlar, Cotillard kazanmıştı.) Ama bu filmde Oscarlık bir oyunculuk hissetmedim...
O zaman..
O zaman yaz günleri, klimalı bir salonda üç meraklı saat geçirmek, çıkınca da, yaşam, gerçek rüyalar üzerine dostlarla bir felsefe sohbeti yapmak, "Yoksa şu anda biz rüyada mıyız" diye düşünerek uyumak ve yeni bir rüyaya dalmak fena olmaz..
Ya da sinemadan eve, Emel Sayın'ın şarkısını ıslıkla çalarak, mırıldanarak yürüyebilirsiniz...
"Rüyalar gerçek olsa
Seni her gün görürdüm
O incecik beline
Sarılarak yürürdüm
Sabah olmasın diye
Güneşi durdururdum
Yanardağlarda tüten
Ateşi söndürürdüm
Rüyalar, rüyalar
Rüyalar, ah
Rüyalar gerçek olsa!"
Christopher Nolan'ın yaptığı tam da bu işte!..

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA