Pandeminin, yaşanan doğal felaketlerin de etkisiyle aylardır doğayı ağırlıklı olarak konuşuyoruz. Doğayla birlikte doğada yapılan sporlar çok popüler, çok konuşuluyor. Bu sporlardan biri de yelkencilik... Bu sporu profesyonel bir şekilde yapan ve Türkiye'yi yurt dışında temsil edenler var tabii ki... Denize ve yelkene gönül vermiş Sinan Sümer ve Tolga Ekrem Pamir'den oluşan Alize Ocean Racing ekibi de bunlardan biri... Dünyanın en zorlu yelken yarışları arasında gösterilen ve Atlas Okyanusu'nda yapılan Transquadra'ya katılacak ilk Türk takımı olan Alize Ocean Racing, yarışın ilk etabı olan Marsilya - Madeira etabında yarışıyor şu anda. Hadi gelin iki deneyimli sporcudan dinleyelim bunları...
- Zorlu bir yarış... Günlerce küçücük bir metrekarede hem yarışmak hem de tehlikelere karşı hayatta kalma mücadelesi... Yanınızdaki insan hiç olmadığı kadar önemli olmalı böyle bir durumda... Siz ekip arkadaşı olmaya, birlikte yarışmaya nasıl karar verdiniz?
- Sinan Sümer: Aslında çok uzun yıllardır birbirimize aşinalığımız vardı, yelken camiası çok kalabalık bir camia değil sonuçta. Ama süper yakın arkadaşlığımız da yoktu. Tolga uzun zamandır açık denizci, ben de uzun zamandır kısa parkurcuyum dolayısıyla yollarımız bugüne kadar da kesişmedi. Frankofon olmamız, birbirimiz hakkındaki duyumlarımız, yelken kültürü bizi bir araya getirdi bu zorlu yarışta.
- Tolga Ekrem Pamir: Yedi yaşımdan beri yelken ile ilgileniyorum. Ve hep açık deniz üzerine yoğunlaştım. Pandemi döneminde Türkiye'de açık deniz konusunda eğitimler vermek üzerine çalışmalar yapmaya karar verdim. Bu konuda yelken okullarına eğitim programım hakkında bilgiler vermeye başladım. Sümer'in Alize Yelken okuluyla da bu konuda konuşmaya başladık. Sonra neden "Biz böyle bir açık deniz yarışına katılmayalım ki?" konusuna kadar geldi bu konuşmalar.
- İlk etapta yaklaşık 15 gün hiç karaya adım atılmıyormuş. Bir arada böyle bir yaşam deneyimi çok zorlayıcı değil mi ne dersiniz?
- T.E.P: Konfor alanından çok uzaksınız. Doğru düzgün beslenmiyorsunuz, uyumuyorsunuz, bir sürü de endişe var... İletişimin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anladığınız, iki tarafın da istek ve ihtiyaçlarının konuşularak orta bir yolda çözüme ulaşabileceği bir alan... Ve bir de iki kişi de aynı hedef için çalışıyor sonuç olarak.
-S.S: Bu tarz yarışlarda kavga dövüş karaya varan ekipler de oluyor, bu dönemi daha da güçlenerek atlatan ekipler de... Ekip içindeki kimya önemli. Biz de Pamir ile yaklaşık altı aydır düzenli bir iletişim halindeyiz, zaman geçiriyoruz.
Birbirimizi oldukça iyi tanıdığımızı düşünüyorum.
- Peki korkuyor musunuz genel olarak denizde böyle bir spor yaparken?
-T.E.P: Tabii ki korkuyorum. Hep de söylerim denize her çıktığımda korkarım. Korku olmayan bir spor değildir deniz sporu.
- Sizin anlattıklarınızdan böyle yarışlara katılan kişilerin bazı ortak karakter özellikleri olması gerektiği sonucunu çıkarıyorum...
- S.S: Meditasyon yapmak gibi bir şey... Uyku yok, telefon yok, e-posta yok... İster istemez daha meditatif bir halde oluyorsunuz.
- Peki bu ruh halleriyle baş edebilmek için neler yapıyorsunuz?
- T.E.P: Fransa'da uyku düzenleme, uykusuz kalma, az uyuyup enerjiyi koruma üzerine eğitimler veriliyor. Ruh halini pozitif ve dingin olarak koruyabilmek için meditasyon da yapıyorsunuz. Deniz bir heykeltraşa benziyor bence. Sizi eğitiyor, üzerinizdeki, kişiliğinizdeki tüm pürüzleri temizliyor.
- S.S: Geçen yaz üç hafta hiç uyumadım ve ister istemez bir profesyonelden bu konuda eğitim aldım. Bu uykuyu yönetmemi, uykusuzlukla baş etmemi sağlayan bir eğitimdi. Bol bol yoga da, meditasyon da yapıyorum.
- Teknede dinlendiğiniz, başka şeyler yaptığınız anlar oluyor mu?
- T.E.P: Benim başka bir şeyle de ilgilenme ihtiyacım oluyor doğrusu.
Kitap okumak var. Çok konsantre olarak olmuyor ama yine de okuyorsunuz. Müzik dinlemeyi çok seviyorum. Afrika müziği bana teknede iyi geliyor. Victor Hugo'nun Sefiller'ini okuyorum mesela bir süredir teknede...
- Karaya hiç ayak basmayacak olmanız benim aklıma hemen "Ne yiyecek, ne içecekler?" sorusunu getiriyor... Neler olacak mutfağınızda?
- T.E.P: Günlük o küçük alanda dört bin 200 kalori civari kalori harcıyorsunuz. Yani onu yerine koymanız gerekiyor zaten. Dağcıların kullandığına benzer sıcak su ekleyerek yaptığınız, yüksek kalorili hazır mama diyebileceğimiz şeyleri zaten koyuyoruz mutfağa. Taze yemeği o kadar uzun süre saklayabilmeniz mümkün değil. Çengelköy salatalığı, Kireçburnu kırıkkırağı, havuç, biraz elma... Tonbalığı, mısır gibi konserveler oluyor... İyi planlama yapmazsanız günde iki güne hatta bazen günde tek öğüne döndüğünüz anlar oluyor.
- Peki korkutucu birçok şeyden bahsettik, çok çeşitli tehlikelerle hatta zaman zaman açlıkla bile karşı karşıya kalınabilen bir yarışta sizi gözeten ekipler var mı? Sizi takip eden, arkanızdan gelen mesela?
- T.E.P: Organizasyon üzerinizdeki vericilerden ve kıyılarından geçtiğiniz ülkelerin sahil güvenlikleri sizi takip ediyor.
- S.S: Korkutucu bir an yaşadığınızda ilk müdahaleyi her zaman rakipler yapıyor. En güvendiğiniz kişiler rakipleriniz oluyor.
4 BİN DENİZ MİLİNİ SIFIR KARBON EMİSYON İLE KAT EDECEK
Alize Ocean Racing, yarış boyunca değerli çalışmalara da imza atıyor. Takım, gezegenimizin sürdürülebilirliği konusunda önemli çalışmalara imza atan Odunpazarı Modern Müze'nin desteğiyle 4 bin deniz millik yarış mesafesini sıfır karbon emisyonu ile kat edecek. Ayrıca Türkiye Deniz Araştırmaları Vakfı'nın (TÜDAV) desteğiyle, geçtiği denizlerdeki plastik kirliliğini de ölçecek. Özel bir donanıma sahip olacak teknenin elde ettiği veriler, yarış sonrasında kamuoyuyla paylaşılacak. Bu sayede TÜDAV ile birlikte Birleşmiş Milletler "Ocean Decade - Okyanus On Yılı" projesine de dikkat çekilecek. Transquadra'ya katılacak ilk Türk takımı, tüm bu projeler ışığında Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları'na da destek vermiş olacak.